Pages

Search This Blog

20 Mayıs 2011 Cuma

Mevlânâ'dan Enfes Bir Namaz Anlatısı


Ey imam, namaza başlarken Allâhu ekber demenin mânâsı şudur: “Allâh’ım, biz senin huzûrunda kurban olduk.” Kurban keserken Allâhuekber dersin işte, öldürülmeye layık olan nefsi kurban ederken de bu söz söylenir. O esnada beden İsmail, can da Halîl İbrahim gibidir. Can, bu semiz bedenin hevâ ve hevesini kesmek için tekbîr getirince Beden şehvetlerden, hırslardan kurtulur, namazda “Bismillahirrahmânirr ahîm” demekle kurban olur gider. Namaz kılanlar, kıyâmette olduğu gibi, Allâh’ın huzûrunda saflar halinde dururlar, sorguya, hesap vermeye, yalvarmaya koyulurlar.


Namazda gözyaşı dökerken ayakta durmak, kıyâmet günü dirilerek, kabirlerden kalkıp mahşer yerinde Allâh’ın huzûrunda ayakta durmağa benzer. Cenâb-ı Hakk; “Sana verdiğim bu kadar mühlet içinde ne yaptın? Ne kazandın, ve bana ne getirdin?” diyecek. Ömrünü ne ile, ne işlerle, ne gibi ibâdetlerle, ne iyilikler yaparak harcadın, bitirdin? Sana verdiğim rızkı, kuvveti, gücü ne ile yok ettin? Gözünün nûrunu nerede tükettin? Beş duygunu nerelerde kullandın?





Gözünü, kulağını, aklını, irâdeni, bileğini, arşa ait olan bütün bu kuvvetlerini, neye, nerelere harcadın da onlara karşılık, bu dünyada neyi satın aldın? Sana kazma gibi, bel gibi el, ayak verdim. Onları sana ben bağışladım; onlar ne oldular?” Allâh’ın huzûrunda bunun gibi derde dert katan yüz binlerce haberler, sualler gelir.

Namazda kıyamda iken, kula gelen bu sözlerden kul utanır, utancından iki büklüm olur ruküa varır. Utancından ayakta durmağa gücü kalmaz, ruküda: “Subhane rabbiye’l-azîm” diyerek Allâh’ın noksan sıfatlardan berî olduğunu söyler.

Sonra o kula Hakk’tan ferman gelir; “Başını kaldır da sorulan sorulara cevap ver.” denir. Kul utana utana başını ruküdan kaldırır; fakat, dayanamaz; o günahkar, utancından yine yüz üstü yere kapanır. 


Ona tekrar; “Secdeden başını kaldır da, yaptıklarından haber ver.” diye ferman gelir. O bir kere daha utanarak başını kaldırır ama, dayanamaz yine yılan gibi yüz üstü düşer.

Cenâb-ı Hakk; “Tekrar başını kaldır da söyle, yaptıklarını kıldan kıla, birer birer senden soracağım” diye buyurur.

Allâh’ın heybetli hitabı, onun rûhuna te’sir ettiği için, ayakta duracak gücü kalmamıştır. Bu ağır yük yüzünden ka’deye varır, dizleri üstüne çöker. Cenâb-ı Hakk ise; “Haydi söyle, anlat.” diye buyurur.

“Sana nimet vermiştim, nasıl şükrettiğini söyle; sana sermaye vermiştim, onunla ne kâr elde ettiğini göster.” Kul yüzünü sağ tarafına döndürür, peygamberlerin rûhlarına ve meleklere selam verir. Onlara niyâzda bulunur da der ki: “Ey mânâ pâdişahları, bu kötü kişiye şefaat edin, bu günahkarın ayağı da, örtüsü de çamura battı.” Peygamberler selam veren kula, derler ki: “Çâre ve yardım günü geçti, gitti. Çâre dünyada olabilirdi, orada hayırlı işler yapmadın, ibâdet etmedin, öğünler geçti. Ey bahtsız kişi, sen vakitsiz öten bir horoz gibisin; git, bizi üzme, bizim kalbimizi kırma.”

Kul yüzünü sola çevirir, bu defa akrabalarından yardım ister, onlar da ona; “Sus.” derler. “Ey efendi, biz kimiz ki sana yardım edelim, elini bizden çek de kendi cevâbını Allâh’a kendin ver.” derler.

Ne bu taraftan, ne o taraftan bir çâre bulamayınca, o çâresiz kulun gönlü, yüz parça olur.
O herkesten ümidini kesince, iki elini açar, duâya başlar.“Allâh’ım, herkesten ümidimi kestim. Evvel ve ahir kulunun başını vuracağı, sığınacağı sensin; senin rahmet ve mağfiretine son yoktur.” Namazdaki bu hoş işaretleri gör de, sonunda, kesin olarak işin böyle olacağını anla… Aklını başına al da namaz yumurtasından civciv çıkar, yâni namazdan mânen yararlan, yoksa dane toplayan bir şey öğrenememiş kuş gibi, Allâh’ın büyüklüğünü düşünmeden yere başını koyup kaldırma.




İllâ namaz illâ namaz. Efendimiz s.a.v. namaz için dinin direği dediyse sanırım abartmış olmam illâ namaz derken. Mevlânâ k.s.a. namaz için ne muhteşem bir tasvirde bulunmuş bizler için. Namazın idrakine O'nlar elbette varmışlardı. Lakin bizler ne kadar farkındayız namazın! Ömer Döngeloğlu hoca geçtiğimiz gün programında diyordu ki; hangi birimizin bir vakit namazı geçtiğinde evladımız ölmüş kadar içi yandı. Kendi nefsime sual ettim cevap alamadım hala şugün bir sinema uğruna bir vakit namazı terk etmişken, daha diyecek sözü yoktu nefsimin. Bugün bu yazıyı bir kez daha okuyup yayımlamamın sebebi de bu olsa gerek. Her şeyin bir günü var saati var demiştim yine ben, evet zaman buymuş demek ki. Ey Nefsim önce sözüm sanadır, sonrada nasiplenmek isteyenlere. Namaz mü'minin miracıdır, anlı secdedeyken vuslata erme vakti tek sevgiliye kavuşma vakti bu keyfi başka şeylere değişme ey nefsim. Bu keyfe vasıl olmaya bak! Sözler dilimden pek ağır düştü galiba, acıdan. Konu namaz tasiviriydi ben namaz kılmaya getirdim çok afedersiniz. Sürç-i lîsan ettiysem nolur kusuruma bakmayın sözlerim hep kendimle konuşmamdandır. 




Fotoğraflarında küçük bir hikayesi var anlatmadan geçmeyeyim geçtiğimiz yıl 23 Nisan Cuma gününe gelmişti. Bende bir iş vesilesi ile Ulus'a gitmiştim. Ankara'lılar bilirler. Ulus'ta Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri vardır. Eğer gelirseniz buraya mutlaka ziyaret etmelisiniz. Çok mübarek bir Zat'tır. Ki hatta bana göre Ankara'nın koruyucusudur. Cuma günü olduğu içinde bir hayli kalabalıktı. Birde üstüne camii restorasyonda olunca dışarısı böyle kalabalıktı. Ben görüntüye hayran kaldığım için fotoğraflamıştım öylesine. Bir gün kullanacağım hiç aklıma gelmezdi. Önlerine geçip fotoğraf çekmek istemediğim içinde böyle yandan oldu fotoğraflar ama yazıya çok uygun oldu diye düşündüm. İnsanların sadece Cuma günleride olsa açık alanda namaz kılacak kadar özenli olmaları hoş bir durum. Keşke 5 vakit namazlarda böyle olsa ama dua bizden vermesi Rabbim'den. Dua ve namaz muhabbetiyle inşaAllah.


Kaynak;


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

< >