Pages

Search This Blog

22 Mayıs 2011 Pazar

Allah'a hamd etmeyi bilmek


Hamd; iyilik, güzellik, üstünlük ve erdemlilikle niteleme ve övme anlamınına gelmektedir.Sevgi, saygı ve ta'zimle Allah'a yönelen övgü ve şükrü ifade eder "Hamd, alemlerin Rabbi,Rahman,Rahim,hesap ve ceza gününün (ahiret gününün) maliki Allah'a mahsustur."(Fatiha,1/2-4) ayeti bunu en güzel göstergesidir.

    Günlük hayatta sık sık kullandığımız ve "hamdele" denen "el-hamdü lillah" sözü de verdiği nimetler için kulların Allah'a olan şükürlerinin bir ifadesidir.Hamd, imanın bir gereğidir.Gerçek anlamda hamd, iman, ilim ve salih amelle yapılandır İnsan diliyle söylediği hamdi ve anlamını, kalbiyle de tasdik ederek imanının kuvvetlendirmesi sağlamaktır.

    Bilinçle yapılan hamd, kulluk şuurunu canlı tuta insanların Allah'a muhtaç olduklarını, Allah'ın ise her şeyden müstağni olduğunu unutmaması gerekir.Ancak Allah'ın nimetlerinden bolca tadan günümüz insanlarından bir kısmının Allah'a şirk koşacak derecede sapıklık ve isyan içinde oldukları da bir gerçektir.Temennimiz onların da hidayete ererek Allah'a hamdetmeyi bilecek şuuru kazanmalarıdır.Çünkü Allah'ın bize verdiği sayısız  nimetlere karşı O'na hamdetmeyi bilmek kulluğumuzun  bir gereğidir.

Dipnotlar:
  1. Müstağni: Hiçbir şeye muhtaç olmayan anlama gelir.

Kovadaki Çatlak

 Hindistan'da bir suçu, boyuna astığı uzun bir sopanın uçlarına taktığı iki büyük kova ile su taşırmış.Kovalardan biri çatlakmış.Sağlam olan kova her seferinde ırmaktan patronun evine ulaşan uzun yolu dolu olarak tamamlarken, çatlak kova ise içine konan suyunun sadece yarısını eve ulaştırabilirmiş. Bu durum iki yıl boyunca her gün böyle devam etmiş. Sucu her seferinde patronun evine 1.5 kova su götürebilmiş.Sağlam kova başarısından gurur duyarken, zavallı çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine getiriyor olmaktan dolayı utanç duyuyormuş.İki yılın sonunda bir gün çatlak kova ırmağın kıyısında sucuya seslenmiş."Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum." "Neden..." diye sormuş sucu."Niye utanç duyuyorsun..." Kova cevap vermiş:" İki yıldır çatlağımdan su sızdığı için taşıma görevimin sadece yarısını yerine getirebiliyorum.Benim kusurumdan dolayı sen bu kadar çalışmana rağmen emeklerinin tam karşılığını alamıyorsun."Sucu kovaya sormuş."Yolun sadece senin tarafındaki tarafında çiçekler olduğunu ve diğer kovanın tarafında hiç çiçek olmadığını fark ettin mi?...Bunun sebebi benim senin kusurunu bilmem ve ondan yararlanmamdır.Yolun senin tarafına çiçek tohumları ektim ve her güz biz ırmaktan dönerken sen onları suladın.İki yıldır be bu bu güzel çiçekleri toplayıp onlarla patronumun sofrasını    süsleyebildim.Sen böyle olmasaydın, o evin bu güzellikleri yaşamayacaktı.

Anneye Kırmızı Gül


 Genç adam caddenin kenarında uygun bir yere parketti.Yakınlarda bir çiçekçi dükkanı olduğunu biliyordu.annesine çiçek gönderecekti.Yaklaşık 300 km uzaklıkta bir şehirde yaşıyordu annesi.Çiçekçiye yaklaştığında kaldırımda ellerini başına götürmüş sessizce oturan bir kız çoçuğu gördü. Yaklaşınça ağladığını farketti. "Neden ağlıyorsun" diye sordu.Kız çoçuğu gözlerini umutsuzca kaldırıp cevapladı:"Anneme bir gül almak istiyorum.Ama param çıkışmadı."

      Genç adam gülümsedi."Benimle gel," dedi "Sana bir gül alırız." Küçük kızın gülünü aldı önce , sonra annesine bir buket ısmarladı.Çıkmak üzereyken, elindeki bakıp bakıp sevinen kız çoçuğuna isterse eve bırakabileceğini söyledi.Çoçuk kabul etti."Lütfen", dedi, "beni anneme götürün!" Yolu tarif etmeye başladı.Şehrin sakın bir semtine yaklaşmaya başladı araba.Yüksekçe bir duvarı süsleyen geniş kapının açık kanatları arasında yoluna devam etti adam.Buraya yakınlarda pek uğramamıştı.Boy boy selvileri ve rengarenk çiçekleri seyrederek küçük kızın annesini buldular

      Arabadan inip küçük kızın annesine gidişini seyretti.Elindeki taze gül dalını usulca uzattı küçük kız.Henüz taze olduğu belli olan toprağa itirazsız uzandı gül.Mezar taşına kazılı ölüm tarihi okuduğunda genç annenin henüz bir kaç ay önce buraya geldiğini farketti adam.

     Küçük kızın ağzından dökülen fısıltılı duaları duymaya başladı.Taze gül fidanıyla sevindirdiği mahzum kız çoçuğunun annesi için bir Fatiha da o hediye etti.Kız çoçuğunu annesi ile başbaşa bırakarak arabasına bindi.Doğruca çiçekçiye gitti.Annesi için yazdırdığı siparişini iptal etti

    On beş dakika kadar sonra, genç adam arabasının önünü otoyola çevirdi. Annesine gidiyordu.Ön sağ koltuğu üzerindeki kırmızı bir gül uzanıyordu.Annesine kendi vereceği gül.

20 Mayıs 2011 Cuma

Mevlânâ'dan Enfes Bir Namaz Anlatısı


Ey imam, namaza başlarken Allâhu ekber demenin mânâsı şudur: “Allâh’ım, biz senin huzûrunda kurban olduk.” Kurban keserken Allâhuekber dersin işte, öldürülmeye layık olan nefsi kurban ederken de bu söz söylenir. O esnada beden İsmail, can da Halîl İbrahim gibidir. Can, bu semiz bedenin hevâ ve hevesini kesmek için tekbîr getirince Beden şehvetlerden, hırslardan kurtulur, namazda “Bismillahirrahmânirr ahîm” demekle kurban olur gider. Namaz kılanlar, kıyâmette olduğu gibi, Allâh’ın huzûrunda saflar halinde dururlar, sorguya, hesap vermeye, yalvarmaya koyulurlar.


Namazda gözyaşı dökerken ayakta durmak, kıyâmet günü dirilerek, kabirlerden kalkıp mahşer yerinde Allâh’ın huzûrunda ayakta durmağa benzer. Cenâb-ı Hakk; “Sana verdiğim bu kadar mühlet içinde ne yaptın? Ne kazandın, ve bana ne getirdin?” diyecek. Ömrünü ne ile, ne işlerle, ne gibi ibâdetlerle, ne iyilikler yaparak harcadın, bitirdin? Sana verdiğim rızkı, kuvveti, gücü ne ile yok ettin? Gözünün nûrunu nerede tükettin? Beş duygunu nerelerde kullandın?





Gözünü, kulağını, aklını, irâdeni, bileğini, arşa ait olan bütün bu kuvvetlerini, neye, nerelere harcadın da onlara karşılık, bu dünyada neyi satın aldın? Sana kazma gibi, bel gibi el, ayak verdim. Onları sana ben bağışladım; onlar ne oldular?” Allâh’ın huzûrunda bunun gibi derde dert katan yüz binlerce haberler, sualler gelir.

Namazda kıyamda iken, kula gelen bu sözlerden kul utanır, utancından iki büklüm olur ruküa varır. Utancından ayakta durmağa gücü kalmaz, ruküda: “Subhane rabbiye’l-azîm” diyerek Allâh’ın noksan sıfatlardan berî olduğunu söyler.

Sonra o kula Hakk’tan ferman gelir; “Başını kaldır da sorulan sorulara cevap ver.” denir. Kul utana utana başını ruküdan kaldırır; fakat, dayanamaz; o günahkar, utancından yine yüz üstü yere kapanır. 


Ona tekrar; “Secdeden başını kaldır da, yaptıklarından haber ver.” diye ferman gelir. O bir kere daha utanarak başını kaldırır ama, dayanamaz yine yılan gibi yüz üstü düşer.

Cenâb-ı Hakk; “Tekrar başını kaldır da söyle, yaptıklarını kıldan kıla, birer birer senden soracağım” diye buyurur.

Allâh’ın heybetli hitabı, onun rûhuna te’sir ettiği için, ayakta duracak gücü kalmamıştır. Bu ağır yük yüzünden ka’deye varır, dizleri üstüne çöker. Cenâb-ı Hakk ise; “Haydi söyle, anlat.” diye buyurur.

“Sana nimet vermiştim, nasıl şükrettiğini söyle; sana sermaye vermiştim, onunla ne kâr elde ettiğini göster.” Kul yüzünü sağ tarafına döndürür, peygamberlerin rûhlarına ve meleklere selam verir. Onlara niyâzda bulunur da der ki: “Ey mânâ pâdişahları, bu kötü kişiye şefaat edin, bu günahkarın ayağı da, örtüsü de çamura battı.” Peygamberler selam veren kula, derler ki: “Çâre ve yardım günü geçti, gitti. Çâre dünyada olabilirdi, orada hayırlı işler yapmadın, ibâdet etmedin, öğünler geçti. Ey bahtsız kişi, sen vakitsiz öten bir horoz gibisin; git, bizi üzme, bizim kalbimizi kırma.”

Kul yüzünü sola çevirir, bu defa akrabalarından yardım ister, onlar da ona; “Sus.” derler. “Ey efendi, biz kimiz ki sana yardım edelim, elini bizden çek de kendi cevâbını Allâh’a kendin ver.” derler.

Ne bu taraftan, ne o taraftan bir çâre bulamayınca, o çâresiz kulun gönlü, yüz parça olur.
O herkesten ümidini kesince, iki elini açar, duâya başlar.“Allâh’ım, herkesten ümidimi kestim. Evvel ve ahir kulunun başını vuracağı, sığınacağı sensin; senin rahmet ve mağfiretine son yoktur.” Namazdaki bu hoş işaretleri gör de, sonunda, kesin olarak işin böyle olacağını anla… Aklını başına al da namaz yumurtasından civciv çıkar, yâni namazdan mânen yararlan, yoksa dane toplayan bir şey öğrenememiş kuş gibi, Allâh’ın büyüklüğünü düşünmeden yere başını koyup kaldırma.




İllâ namaz illâ namaz. Efendimiz s.a.v. namaz için dinin direği dediyse sanırım abartmış olmam illâ namaz derken. Mevlânâ k.s.a. namaz için ne muhteşem bir tasvirde bulunmuş bizler için. Namazın idrakine O'nlar elbette varmışlardı. Lakin bizler ne kadar farkındayız namazın! Ömer Döngeloğlu hoca geçtiğimiz gün programında diyordu ki; hangi birimizin bir vakit namazı geçtiğinde evladımız ölmüş kadar içi yandı. Kendi nefsime sual ettim cevap alamadım hala şugün bir sinema uğruna bir vakit namazı terk etmişken, daha diyecek sözü yoktu nefsimin. Bugün bu yazıyı bir kez daha okuyup yayımlamamın sebebi de bu olsa gerek. Her şeyin bir günü var saati var demiştim yine ben, evet zaman buymuş demek ki. Ey Nefsim önce sözüm sanadır, sonrada nasiplenmek isteyenlere. Namaz mü'minin miracıdır, anlı secdedeyken vuslata erme vakti tek sevgiliye kavuşma vakti bu keyfi başka şeylere değişme ey nefsim. Bu keyfe vasıl olmaya bak! Sözler dilimden pek ağır düştü galiba, acıdan. Konu namaz tasiviriydi ben namaz kılmaya getirdim çok afedersiniz. Sürç-i lîsan ettiysem nolur kusuruma bakmayın sözlerim hep kendimle konuşmamdandır. 




Fotoğraflarında küçük bir hikayesi var anlatmadan geçmeyeyim geçtiğimiz yıl 23 Nisan Cuma gününe gelmişti. Bende bir iş vesilesi ile Ulus'a gitmiştim. Ankara'lılar bilirler. Ulus'ta Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri vardır. Eğer gelirseniz buraya mutlaka ziyaret etmelisiniz. Çok mübarek bir Zat'tır. Ki hatta bana göre Ankara'nın koruyucusudur. Cuma günü olduğu içinde bir hayli kalabalıktı. Birde üstüne camii restorasyonda olunca dışarısı böyle kalabalıktı. Ben görüntüye hayran kaldığım için fotoğraflamıştım öylesine. Bir gün kullanacağım hiç aklıma gelmezdi. Önlerine geçip fotoğraf çekmek istemediğim içinde böyle yandan oldu fotoğraflar ama yazıya çok uygun oldu diye düşündüm. İnsanların sadece Cuma günleride olsa açık alanda namaz kılacak kadar özenli olmaları hoş bir durum. Keşke 5 vakit namazlarda böyle olsa ama dua bizden vermesi Rabbim'den. Dua ve namaz muhabbetiyle inşaAllah.


Kaynak;


Kadınlar 'cuma'ya alışıyor!


Hacı Bayram Camii: Kadınlara cuma namazında yer ayıran camiler sadece İstanbul'da değil. Geçtiğimiz aylarda restorasyonu biten Ankara Ulus'taki Hacı Bayram Camii'nde de hanımlar cuma kılabiliyor. Caminin çevresinde yapılan düzenleme ve camiye adını veren Hacı Bayram Veli Hazretleri'nin türbesinin de caminin hemen yanında bulunması, Ankara'da hanımların cuma namazına olan ilgisini artırmış.
***
Hırka-i Şerif'e cuma günü servislerle kadın cemaat geliyor

Eyüp Camii: Cuma namazlarında kadınların en kalabalık olduğu cami burası. Hatta en çok bilinen ve ilklerden de diyebiliriz... Çünkü Eyüpsultan Camii 33 yıldır "Cuma namazı nasıl kılınır?" diye merak eden hanımların adresi. 5 yıl önce de bu imkânlar genişletilmiş ve kadınlara ayrılan yerler çoğaltılmış. Şimdi hem caminin içinde hem de avluda kadınların için bir alan mevcut. Erkeklerse bu duruma çoktan alışmış ve hiçbir zaman "Bu kadınların ne işi var cuma namazında!" demiyorlar.

Sinan Paşa Camii: Beşiktaş'taki Sinan Paşa Camii hanımların cuma namazı kılabilecekleri başka bir adres. İmamı Abdullah Koca sayesinde erişmiş hanımlar bu camide namaz kılabilme şerefine. İlgi artınca Abdullah hoca, onlar için ayrılan alanı genişletmiş. Cuma namazında, Sinan Paşa'yı tercih edenler genelde değişiyor. Bu yüzden, ilk başlarda erkekler kadınlara "Camiye girmeyin bugün cuma" diye hatırlatma dahi yapıyorlarmış. Fakat şimdi hanım cemaatten erkeklere yer kalmıyor!
Hırka-i Şerif Camii: Hırka-i Şerif Camii'nde hanımlar, 4 yıldır cuma namazı kılabiliyor. 25-30 kişiyi bulan hanım cemaati daha çok mahalleden kişiler oluşturuyor. Uzaktan gelenler de yok değil. Cami imamı Mustafa Uyar'ın dediğine göre İstanbul'un çeşitli semtlerinden hanımlar servislerle geliyormuş. Fakat Bahattin amca, diğer semtlerden kadınların buraya cumaya gelmesine olumlu bakmıyor. "Cami kalabalıklaşırsa bizim hanımlara yer kalmaz diye korkuyorum." diyor.
Emirgan Camii: Emirgan Camii'nin bu anlamdaki kaderi 1. Abdülhamit devrinde belirlenmiş. Sultan Abdülhamit, camiyi yaptırırken kadınların namaz kılabileceği yeri ayırmış. 3 yıl önce caminin restorasyonunun bitmesiyle kadınlar cuma namazı kılmaya yeniden başlamış. İmam Şemsettin Ergin, "Müdavimler daha çok sosyeteden" diyor. Emirgan yerlisi hanımların da cuma namazına ilgisi çok.
Valide-i Cedid Cami: Üsküdar merkezde, hanımlar için cuma namazı başlatan ilk cami ise Valide-i Cedid. İmamı Kerim Öztürk, "İnsanlar çarşıya eşiyle alışverişe inince, hele bir de cuma vaktiyse hanımlarını dışarıda bekletmek istemiyor. 'Onlar da cuma kılsın' diye düşünüyor. Biz de onların bu talebini dikkate aldık." diyor. Caminin çaprazında bir eşarp mağazası işleten Zehra Soydan uygulamadan memnun. Her cuma namazında dükkânını kapattığını ve erkekler gibi cumanın bereketinden feyizlenme fırsatı bulduğunu anlatıyor.
Mihrimah Sultan Camii: Cuma namazı için hanımları unutmayan bir başka cami Üsküdar'daki Mihrimah Sultan Camii. 250 kişilik bir bölmeyi onlar için bırakmışlar.Müezzin Mahmut Kurşun, "Hanım cemaatimiz çok." diyor. Fakat erkekler, duruma alışmakta biraz zorlanmış. Örneğin Marmara Üniversitesi Edebiyat Fakültesi 4. sınıf öğrencisi Emre Dinçer, "Birinci sınıfta buraya cuma namazı kılmak için geldiğimde hanımları görünce çok garipsedim. Hatta kendi kendime, 'galiba ben günleri karıştırdım' bile dedim. Ama şimdi sınıftaki bayan arkadaşları cuma kılmaları için teşvik ediyorum." diyor.

Kaynak: zaman.com.tr

Kadınlar cuma namazı kılabilir mi ?


"Kadınlar cuma namazı kılabilir mi?" hemen hepimizin cevabını merak ettiği bu soru, İstanbul'da artık akıllara bile gelmiyor. Çünkü pek çok camide kadınlar Cuma namazı kılabiliyor. Mihrimah Sultan, Süleymaniye, Şehzade, Şakirin ve Beyazıt camileri bunlardan birkaçı...
Cuma günü; salı, perşembe gibi gayet normal başlamıştı Fatih'teki Hırka-i Şerif Mahallesi'nde... Bakkal fırından yeni gelen ekmekleri dolaba yerleştiriyor; tuhafiyeci, dükkânının kepenklerini açıyordu. Mavi önlüklerini giyinmiş bir grup öğrenci köşe başındaki okula doğru yol alıyordu. Okulun hemen karşısındaki kırtasiyenin sahibi ise muhtemelen, teneffüste soluğu burada alan öğrencilere, satacağı ürünlerin hesabını yapıyordu. Çocuklarını okula, eşlerini işe yollayan kadınlara diyecek söz yok! Temizliği bitirip rahatça oturmanın aceleciliğiyle pencereyi açıp evi havalandırıyor, balkondan bir şeyler çırpıyordu.

Ancak hepimize tanıdık gelen bu rutin hareketlilik, saatler ilerledikçe yerini cuma gününü farklı kılan 'o' alışılmışın dışındaki görüntüye bıraktı. Çünkü Hırka-i Şerif Camii'nden yükselen cuma salası, burada sadece erkekleri değil kadınları da harekete geçiriyor. Onlar da günlük işlerini bir kenara bırakıp cuma namazı için camiye doğru ilerliyor. Mesela Emel teyze, sokağa inmiş yan apartmandaki Fatma Hanım'a "Namaza gelecek misin?" diye sesleniyor. 70 yaşındaki Bahattin amca karısı Nuran teyze ile birlikte giriyor camiye. Namaz çıkışı, bir grup kadın imam Mustafa Hoca'nın yolunu kesmiş, "Cuma namazı için kadınlara ayrılan yerin artık yetmediğini" söylüyor.


Bu görüntü Hırka-i Şerif Camii'ne mahsus değil. Aynı manzaraya Diyanet'in 'Kadınların camilerdeki yerini artırmak' için yürüttüğü proje sayesinde artık İstanbul'daki pek çok camide rastlamak mümkün. Peki bu camiler hangileri, ilgi nasıl, insanlar bu duruma şaşırıyor mu? Kadınların cuma namazı kılabildiği camilere gittik, cemaatin nabzını yokladık. s.senturk@zaman.com.tr


Kadınlar cuma namazı kılabilir mi?

Çoğu zaman tartışılan bu konu hakkında İlahiyatçı Hayrettin Karaman cevaz veriyor: "Kadınların cuma namazı kılmasında bir mahsur yoktur, uygun ortam varsa kılınabilir." diyor. Karaman Peygamber Efendimiz (sas) dönemini referans gösteriyor: Peygamberimiz (sas) zamanında isteyen kadınlar beş vakit namazı da, cuma ve bayram namazlarını da camide cemaatle kılarlardı. Hatta kadınlar namazlardan sonra Peygamberimizle konuşmak, ondan yararlanmak istemişler, erkeklerden fırsat bulamadıkları için şikayette bulunmuşlar, Peygamberimiz de onlara özel sohbet oluşturmuş. Karaman, cuma namazının kadınlara caiz olmasının farz olarak algılanmaması gerektiğini vurguluyor. "Cuma kadınlara farz olsaydı hayat dururdu, erkekler farzı yerine getiremezdi." diyor.

***

Ankara'da Hacı Bayram'da...

Şehzade Mehmet Cami: Mimar Sinan eseri olan Şehzade Camii'nde hanımların cuma kılabileceği 1.000 kişilik bir yer mevcut. İmamı Kemal Kızkın, "Mimar Sinan'ın hanımlar için yaptığı mahfile ben niye erkekler için açayım!" diyor. Kemal hoca, Şehzade Camii'nde ne zamandır hanımların cuma namazı kıldığı sorusuna ise "Çok eskiden beri. Ben bile hatırlamıyorum tarihi." diyor. Hanımlara ayrılan bin kişilik yeri İlahiyat Fakültesi'nin kız öğrencileri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin kadın çalışanları dolduruyor; neredeyse her cuma vakti erkeklerden önce gelip yerlerine kuruluyor.

Süleymaniye Cami: Yerli ve yabancı turistlerin gözdesi Süleymaniye Camii'nde restorasyondan sonra hanımlara cuma namazı için bin kişilik bir yer ayrılmış. Fakat, camide şimdilik cuma namazına gelen kadın sayısı 250'yi geçmiyor. Onları da, çoğunlukla camiye ziyarete gelenler yahut İstanbul'daki Süleymaniye sevdalıları oluşturuyor. Bir de İstanbul Üniversitesi öğrencileri var. Caminin imamı Ekrem Hoca, "Herkesi bekliyoruz. İstanbul içinden, dışından hanımlar Süleymaniye'de cuma namazını da eklesinler planlarına." diyor.

Beyazıt Camii: Meşhur Beyazıt Camii'nde hanımlar, 20 yıldır cuma namazı kılabiliyor. Hanımlara 50 kişilik yer ayrıldığını söyleyen imam Sabri Adal, hanımların bu alanı boş bırakmadığını vurguluyor. Örneğin Yavuzselim'de oturan Kamuran Dişli, 13 yıldır buraya cuma namazı için geldiğini ve gelinlerini de müsait olduklarında getirdiğini söylüyor.

Şakirin Camii: İç mimarı kadın olduğundan mı bilinmez Şakirin Camii'nde hanımlar için imkânlar oldukça geniş. Şadırvanı, lavabosu her şeyi şaşırtacak kadar iyi. Bu yüzden, diğer vakitlerde olduğu gibi cuma namazında da hanım cemaati var. Hem camiye yakın oturanlar, hem de şehir içi ve dışından her hafta hanımlar buraya geliyor. Özellikle Süleyman Hilmi Tunahan hazretlerinin kabri yandaki mezarlıkta olduğundan, onu ziyaret eden kadınlar camiye muhakkak uğruyor.

Kaynak: zaman.com.tr

< >