Pages

Search This Blog

30 Haziran 2011 Perşembe

Peygamberimizin ayak izi nerede korunuyor ?

  • Peygamberimizin ayak izi nerede korunuyor, nerededir?
Topkapı Sarayı'nda kutsal emanetler bölümünde muhafaza edilir. İslam inancında kutsal sayılır. Kadem in türkçe anlamı ayak demektir. Kadem- i şerif ise Hz. Muhammed' in ayak izidir İstanbul'da toplam 4 yerdedir

1 Eyüp Sultan Camii
2 Birinci Abdülhamit türbesi
3 Topkapı Sarayı
4 Üçüncü Mustafa türbesi


Topkapı Sarayında, hazine dairesinde saklanan Peygamber Efendimiz Hz Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimize, Kabe'ye ve bazı sahabeyi kirama ait olan eşyalardır. Yavuz Sultan Selim'in 1517'de Mısır'i fethinden sonra Istanbul'a getirilmiş, bir bölümü de Islam ülkelerinden derlenmistir. Topkapı Sarayı Hirka-i Saadet Dairesi'nde korunmakta ve sergilenmektedir
  • Nakş-ı Kadem-i Saadet nedir?

 Peygamber Efendimiz (A.S)' in mübarek ayak izidir. Dördü taş, ikisi tuğla olmak üzere altı Nakş-ı Kadem-i Şerif mevcuttur.

  • Nakş-ı Kadem-i Saadet hakkında bilgi
Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem mübârek ayaklarının taş üzerindeki izi. 
Osmanlı pâdişâhlarından Sultan Birinci Abdülhamîd Han'ın kabri İstanbul Sirkeci'de, Dördüncü Vakf Hanı karşısında köşedeki türbededir. Oğlu dördüncü Mustafa Han da bu türbededir. Türbede, Yeni Câmi tarafındaki duvarda bulunan dolaba yerleştirilmiş ta şta Resûlullah efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) Nakş-ı kadem-i şerîfleri mevcûttur. (Ayvansarâyî) 
Hâlid bin Zeyd Ebû Eyyûb el-Ensârî'nin yâni Eyyûb Sultan hazretlerinin türbesinin son tâmirini Sultan İkinci Mahmûd Han yaptırdı. Nakş-ı kadem-i Nebî, birinci Mahmûd Han'ın emri ile saraydan türbeye getirildi. Türbenin câmi tarafındaki duvarına yerle ştirildi. (Ayvansarâyî) 
Sultan Birinci Ahmed, bir tahta üzerine resmedilen (çizilen) "Kadem-i şerîfin" kenarına kendi hattıyla şunları yazdı: N'ola tâcım gibi başımda götürsem dâim Kadem-i resmini dâim Hazret-i Şâh-ı Rusülün Gül-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sâhibidir Ahmedâ durma yüzün sür kade mine o gülün 


Peygamber efendimizin ayak izi video görüntüler






Peygamberimizin ayak izi resimleri- fotografları




Peygamberimizin ayak izi nerede korunuyor sayfa etiketleri 
hz.muhammed'in ayak izi nerede korunmaktadır, peygamberimizin ayak izi nerede korunuyor, peygamberimizin ayak izi nerede korunmaktadır, peygamberimizin ayak izi nerede sergilenmektedir, peygamberimizin ayak izi nerede saklanıyor, peygamberimizin ayak izi resmi, peygamberimizin ayak izi resmi fotografı, peygamberimizin ayak izi resmi nerede, hz.muhammed'in ayak izi nerede korunmaktadır , hz.muhammed'in ayak izi nerede saklanmaktadır , hz.muhammed'in ayak izi nerede sergilenmektedir, hz.muhammed'in ayak izi nerede sergilenmektedir nerededir, Nakşı kadem şerif nedir, Nakşı kadem şerif hakkında bilgi, Nakşı kadem şerif nerededir, kutsal emanetler, peygamberimizin ayak izi, hz.muhammed'in ayak izi video görüntüler, hz.muhammed'in ayak izi nerede video izle,  peygamberimizin ayak izi video görüntüleri izle, 


Kaynak;

  1. http://www.hz-muhammed.net ( Nakş-ı Kadem Şerif bilgi-yazı-ilk resim)
  2. http://www.forumlord.com (Peygamberimizin ayak izi nerede korunuyor, nerededir)
  3. http://www.ressim.net (Resim sonda ki)
  4. http://img457.imageshack.us (Ortada ki resim)
  5. http://www.youtube.com/ (video)

Peygamberimiz Hayatı Video İzle

Hz. Muhammed'in (S.A.V) Hayatı 1.bölüm




Hz. Muhammed'in (S.A.V) Hayatı 2.bölüm





Hz. Muhammed'in (S.A.V) Hayatı 3.bölüm




Hz. Muhammed'in (S.A.V) Hayatı sayfa etiketleri
peygamberimizin hayatı, peygamberimizin hayatı özeti, peygamberimizin hayatı video, peygamberimizin hayatı bölümleri, peygamberimizin hayatı izle, peygamberimizin hayatı görüntülü izle, hz.muhammedin hayatı, hz.muhammedin hayatının özeti, hz.muhammedin hayatı mekke dönemi, hz.muhammedin hayatı 1.bölüm izle, hz.muhammedin hayatı 2.bölüm özeti, hz.muhammedin hayatı 3.özeti, hz.muhammedin hayatı izle, hz.muhammedin hayatı video , hz.muhammedin hayatı filmi izle, hz.muhammedin hayatı uzun, hz.muhammedin hayatı 3 bölüm, peygamberimizin hayatından,hz.muhammedin hayatı 1.bölüm indir, peygamberimizin hayatı 1.bölüm indir, hz.muhammedin hayatı 1.bölüm downloand, peygamberimizin hayatı 2.bölüm indir, peygamberimizin hayatı 3.ölüm indir, peygamberimizin hayatı full indir, hz.muhammedin hayatı indir, hz.muhammedin hayatı bölümlerini indir

İsmail Çoşar Sabah ezanı dinle indir

Buruc Suresi - Muhammed Taha

Buruc Süresi - Muhammed Taha Dinle





Buruc Suresi - Muhammed Taha mp4 ve mp3 indirmek için;
Buruc Suresi - Muhammed Taha sayfa etiketleri;
Buruc Suresi Muhammed Taha dinle, Buruc Suresi Muhammed Taha izle, Buruc Suresi Muhammed Taha video, buruc suresi dinle, buruc suresi indir, buruc suresi mp3 indir yükle, buruc süresi download, mükemmel bir ses buruc suresi, buruc suresi video indir,

Filisitin marşları indir

Filistin marşları içerisinde bulunan marşlar;

  • Allah'a yemin ederim marşı
  • El Kasam marşı 3
  • Eneşhudu Filistin
  • Hey hey
  • Hila hey
  • Mediyni
  • Vur vur !
Filistin marşları dosya özellikleri;

  • Marşlar mp3 ve mp4 klip olarak hazırlanmıştır.
  • Marşlar çeşitli İslam sitelerinden alınmıştır.
  • Dosya boyutu: 

Filistin marşlarını indirmek için;
Filistin marşları sayfa etiketleri;
filistin marşları, filistin marşları indir ,filistin marşları download, filistin marşları mp3 indir, filistin marşları mp4 indir, filistin marşları klip indir, filistin marşları el kassam marşı indir, filistin marşları

29 Haziran 2011 Çarşamba

Hz.Ömer'in Müslüman Oluşu

     Müşrikler İslam'ın yayılışını önlemek için başvurdukları tedbirlerin kısa zamanda etkisini kaybettiğini görüyorlar, bataklıktaki adamın çırpındıkça daha çok batmaya yüz tuttuğu gibi hüsrana düşüyorlardı. Hz.Peygamber'i, hiçbir şekilde durduramıyorlardı. Eza cefa yapıyorlar, nefse hoş gelecek her şeyi teklif ediyorlar, Ebu Talib gibi itibarlı kişileri araya koyuyorlar, Utbe gibi şairleri vasıta ediniyorlar, fakat sonuca ulaşamıyorlardı. Bunun üzerine Mekke-Site devletinin meclisi olan Darunnedve'de karar verme yetkisine haiz olanlar toplanarak Hz.Peygamber'i öldürmek konusunda ittifak ettiler. Bunu yerine getirme görevi de Ömer b.el_-Hattab'a verildi. Hiddetli ve atak bir yapıya sahip olan Ömer, kılıncını kuşanarak yola koyulduğunda Müslümanlığını gizleyenlerden Nuaym b.Abdullah ile karşılaştı.

    Nuaym ihtimal ki, hedef şaşırtmak için ona, önce kendi kızkardeşi Fatıma ve eniştesi Said ile ilgilenmesini söyledi. Ömer,k ızkardeşinin evine vardığında Hz.Habbab, onlara Taha Suresini okuyordu. Ömer içeri girer girmez bir vuruşta eniştesini yere serdi, engel olmak isteyen kızkardeşini de tokatladı. Fakat bu sefer de Hz.Fatıma'nın " Ey Ömer! Allah'tan kork! Ben ve eşim Said Müslüman olduk, mutluluğa kavuştuk ne yaparsan yap Müslümanlıktan vazgeçmeyeceğiz, bunu böylece bilesin "s özleri Ömer'in yüzünde şakladı. Fatıma ne demek istiyordu, Ömer'in karşısında nasıl böyle konuşabiliyordu. Ona bu cesareti sağlayan kaynak ne idi, daha önce okunanlar ne misilli sözlerdi? Ömer'in içinde çoktan ihtida rüzgarı esmeye başlamıştı. İsteği üzerine ona Kur'an sayfasını verdiler, okudu, okudukça sarsıldı, inceldi, duygulandı, bilgilendi ve İslam'ın yüceliğine kanaat getirdi, Müslüman oldu. O sırada Daru'l-Erkam'da bulunan Hz.Peygamber'in huzuruna giderek şehadet getirdi. Müşrikler, Ömer'den, Hz.Peygamber'in ölüm haberini beklerken onunla ve sahabı ile Kabe'de açıkca namaz kılmaya geldiğini görünce şaşırdılar. Hz.Hamza'dan sonra Hz.Ömer'in de İslam'a girişi Müslümanları çok sevindirdi. Böylece doğruya da eğriye de alabildiğince yemin eden, izzet-i nefsi bulunmayan(alçak ve düşkün olan), ötekini berikini daima ayıplayan, gammazlıkla laf getirip götürmeye koşan, hayra engel olan, çok zalim, çok günahkar, kaba, haşin,bütün bunlardan başka damgalı soysuz olan müşriklerin (Kalem,68/10_13) emelleri bir kere daha kursaklarında kaldı, bir kere daha hüsrana uğradılar.

Habeşistan'a Hicret
Mekke'de Kureyş'in her kolundan Müslüman vardı. Ancak gerek bedeni gerekse dini hayat bakımından güvenlik içinde değildiler. Bunula beraber hiç bir Müslüman karşılaştığı sıkıntılardan ötürü dininden dönmüş değildi ve hepsi çeşitli sıkıntı imtihanından başarı ile geçmişti. Bu mazlum Müslümanları işkencelerden koruyabilmek için şehirde alınacak bir tedbir de kalmamıştı. Hz.Peygember, Müslümanların, dinlerini huzur içinde yaşayabilecekleri ve hayatları bakımından güven duyabilecekleri bir yer olarak Habeşistan'da adaletli bir hükümdarın bulunduğunu, Allah(c.c) işlerde bir kolaylık verene kadar orada oturmalarını belirtti. Bunun üzerine Müslümanlar, ilk kafilesi Peygamberliğin beşinci yılına rastlamak üzere bir yıl arayla peşpeşe Habeşistan'a iki kafile halinde göç ettiler. Her iki kafilede göç edenler yüzbeş kişi idi, bunun on yedisi kadındı.

Habeşistan hicreti İslam'ın tebliğinde yeni bir sayfayı oluşturuyordu. Bu zaviyeden ele alındığında o, sırf sıkıntılardan kaçma hareketi olarak görülemez. Böyle olsaydı Mekkeli müşriklerin bunların peşlerini bırakmaları gerekirdi. Halbuki müşrikler, Müslümanlığın Habeşistan'da yayılarak güçlenmesinden ve Müslümanların sayılarının artarak kendilerini tehdit etmesinden endişe ediyorlardı. Nitekim, hükümdara iki kişilik elçi heyeti göndererek çeşitli hediyelerle saraya sızmasını sağladılar. Müslümanları, bozguncu gibi göstererek oradan attırmak istiyorlardı. Ancak, orada Müslümanların reisi durumunda olan Cafer b.Ebi Talib'in şaheser savunması sayesinde hükümdar, gerçekleri anlamakta gecikmedi. Elçiler elleri boş geri dönmek zorunda kaldılar.

Hz.Peygamber ile Kureyş müşrikleri arasında bir yumuşama olduğuna dair yanlış haberlerin Habeşistan'a kadar ulaşması ile oradaki muhacirlerden bir kısmı Mekke'ye gelmişlerdi. Müslümanlara yapılan sert muamelenin hiç bir şekilde yumuşamadığı ortaya çıkınca bazıları tekrar Habeşistan'a döndüler, bazısı da sıkıntıları göze alıp Mekke'de kaldılar.



Sayfa Etiketleri;
Hz.Ömer'in Müslüman Oluşu, Hz.Ömer'in nasıl Müslüman oldu, Hz.Ömer'in Müslüman olduğu dönem, Hz.Ömer'in Müslüman olmadan önce nasıldı, Hz.Ömer'in Müslüman Oluşu kısa anlatım


Kaynak;

  1. http://gulefendim.blogspot.com (Yazı)


Kıyamet Suresi indir- Muhammed Taha- Ebu Bekir Şatıri

Kıyamet Suresi Okunuşu



Kıyamet Suresi Muhammed Taha, Ebu Bekir Şatiri Mp3 ve Mp4 indir

Kıyamet Suresi Latince Harfleriyle Yazılışı
Bismillahirrahmanirrahim 
1. La uksimu biyevmilkıyameti.
2. Ve la uksimu binnefsillevvameti.
3. Eyahsebul'insanu ellen necme'a 'ızamehu.
4. Bela kadiriyne 'ala en nusevviye benanehu.
5. Bel yuriydul'insanu liyefcure emamehu.
6. Yes'elu eyyane yevmulkıyameti.
7. Feiza berikalbesaru.
8. Ve hasefelkameru.
9. Ve cumi'aşşemsu velkameru.
10. Yekulul'insanu yevmeizin eynelmeferru.
11. Kella la vezere.
12. İla rabbike yevmeizinilmustekarru.
13. Yunebbeul'insanuyevmeizin bima kaddeme ve ahha re.
14. Belil'insanu 'ala nefsihi besıyretun.
15. Ve lev elka me'aziyrehu.
16. La tuharrik bihi lisaneke lita'cele bihi.
17. İnne'aleyna cem'ahu ve kur'anehu.
18. Feiza kare'nahu fettebı'kur'anehu.
19. Summe inne 'aleyna beyanehu.
20. Kella bel tuhıbbunel'acilete.
21. Ve tezerunel'ahırete.
22. Vucuhun yevmeizin nadıretun.
23. İla rabbiha nazıretun.
24. Ve vucuhun yevmeizin basire'un.
25. Tezunnu en yuf'alebiha fakıretun.
26. Kella iza beleğatitterakıye.
27. Ve kıyle men rakın.
28. Ve zanne ennehulfraku.
29. Velteffetissaku bissakı.
30. İla rabbike yevmeizinilmesaku.
31. Fela saddeka ve la salla.
32. Ve lakin kezzebe ve tevella.
33. Summe zehebe ila ehlihi yetemetta.
34. Evla leke feevla.
35. Summe evlaleke feevla.
36. Eyahsebul'insanuen yutreke suden.
37. Elem yeku nutfeten min meniyyin yumna.
38. Summe kane 'alekaten fehaleka fesevva.
39. Fece'ale minhuzzeyceynizzekere vel'unsa.
40. Eleyse zalike bikadirin 'ala en yuhyiyelmevra.



Kıyamet Suresi Türkçe Meali
Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla

1- Hayır, kalkış (kıyamet) gününe and ederim.
2- Ve yine hayır; kendini kınayıp duran nefse de and ederim.
3- İnsan, onun kemiklerini Bizim kesin olarak biraraya getirmeyeceğimizi mi sanıyor?
4- Evet; onun parmak uçlarını dahi derleyip-(yeniden) düzene koymaya güç yetirenleriz.
5- Ancak insan, önündeki (sonsuz geleceği)ni de 'fücurla sürdürmek ister.'
6- "Kıyamet günü ne zamanmış" diye sorar.
7- Ama göz 'kamaşıp da kaydığı,'
8- Ay karardığı,
9- Güneş ve ay birleştirildiği zaman;
10- İnsan o gün: "Kaçış nereye?" der.
11- Hayır, sığınacak herhangi bir yer yok.
12- O gün, 'sonunda varılıp karar kılınacak yer (müstakar)' yalnızca Rabbinin katıdır.
13- İnsana o gün, önceden takdim ettikleri ve erteledikleri şeylerle haber verilir.
14- Hayır; insan, kendi nefsine karşı bir basirettir.
15- Kendi mazeretlerini ortaya atsa bile.
16- Onu (Kur'an'ı, kavrayıp belletmek için) aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip-durma.
17- Şüphesiz, onu (kalbinde) toplamak ve onu (sana) okutmak Bize ait (bir iş)tir.
18- Şu halde, Biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle.
19- Sonra muhakkak onu açıklamak Bize ait (bir iş)tir.
20- Hayır; siz çarçabuk geçmekte olanı (dünyayı) seviyorsunuz.
21- Ve ahireti terk edip-bırakıyorsunuz.
22- O gün yüzler ışıl ışıl parlar.
23- Rablerine bakıp-durur.
24- O gün, öyle yüzler vardır ki kararmış-ekşimiştir.
25- Kendisine, beli büken işlerin yapılacağını anlamaktadır.
26- Hayır; can, köprücük kemiğine gelip dayandığı zaman,
27- "Son müdahaleyi yapacak kim" denir.
28- Artık gerçekten, kendisi de bir ayrılık olduğunu anlamıştır.
29- (Ölüm korkusundan) Ayaklar birbirine dolaştığında;
30- O gün sevk, yalnızca Rabbinedir.
31- Fakat o, ne doğrulamış ne de namaz kılmıştı.
32- Ancak o, yalanlamış ve yüz çevirmişti.
33- Sonra çalım satarak yakınlarına gitmişti.
34- Sen buna müstahaksın, dahasına müstahaksın.
35- Yine müstahaksın, dahasına da müstahaksın.
36- İnsan, 'kendi başına ve sorumsuz' bırakılacağını mı sanıyor?
37- Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi?
38- Sonra bir alak (embriyo) oldu, derken (Allah, onu) yarattı ve bir 'düzen içinde biçim verdi.'
39- Böylece ondan, erkek ve dişi olmak üzere çift kıldı.
40- (Öyleyse Allah,) Ölüleri diriltmeye güç yetiren değil midir?


Kıyamet Suresi Tefsiri1.Yemin ederim. Bu, "yemin etmem" mânâsına değil, hayır, vallahi; yok, vallahi; değil, vallahi, gibi olumsuz bir ifadeden sonra yemindir. Nitekim İmriu'l-Kays şöyle demiştir:
"Hayır, baban hakkı için ey Âmiri'nin kızı, kavim benim kaçacağımı iddia etmez."
Âlimlerin çoğunluğu, bu gibi 'ların sıla, yani sadece vurgu için ilave edilmiş, eklenmiş, olduğunu söyler. (Vâkıa sûresinde "Hayır, yıldızların mevkilerine yemin ederim."(Vâkıa, 56/75) âyetinin tefsirine bkz.). Fakat Zemahşeri'nin açıklamasına göre, yeminden evvel gelen bu "lâ", "Hayır, Rabbine yemin olsun ki iman etmezler."(Nisâ, 4/65) âyetinde olduğu gibi sözün arasında olursa yemini vurgulamak için ilave edilmiş sıladır. Nitekim "Ehl-i kitab iyice bilsin diye"(Hadid, 57/29) âyetinde de ilmi vurgulamak için ziyade edilmiştir. Fakat bu sûrede ve Beled sûresinde olduğu gibi sözün başında söylendiği zaman sıla değil, olumsuzluk ifade eder. Çünkü sıla, yani vurgu maksadıyla iki kelimeyi birbirine bağlama sözün arasında olur.
Bu olumsuzluğun yorum ve izahı şudur: Bir şeye yemin etmek onu büyütmek, ululamak demektir. Bunun başına olumsuzluk harfi getirmekle sanki şöyle denilmiş olur: "Şu söyleyeceğim söz o kadar önemli ve büyük ki, bunun büyüklüğünü tanıtmak için yemin etmek bile etmemek gibidir. Yani ondan da çok hürmet ve saygıya layıktır." Bu mânâ ise yemini desteklemiş olacağından olumsuzluk edatı ile vurgulanmış olur. Bazıları, "yemine ihtiyaç ve gerek yok. Bu son derece kuvvetli ve belli" mânâsıyla bu vurguyu ifade etmişler; bazıları da yeminden evvel geçmiş olan karşıt fikirleri ret için olduğunu söylemişlerdir. Bunu, yeminden önce muhatabın zihnini başka şeylerden temizlemek mânâsıyla da açıklayabiliriz ki, şöyle demek olur: "Şimdi zihninden bütün karşıt fikirleri sil. Söylenecek ve dinlenecek başka bir şey yok, ancak şu söyliyeceğim hakikat vardır. Yemin ederim ki..."
Kasem, bilindiği gibi yemin demektir. Biz meâlde bu "lâ"yı, bu mânâlara değinebilmek için "hayır" diye ifade etmeyi uygun gördük.
"Kıyamet gününe." Kıyamet günü, ölülerin dirilip kalkacağı gün, kalkış günü ki, önü ölüm ve yıkım günüdür. Bu sözle yeminin cevabının ne olduğu anlaşıldığı için ayrıca yeminin cevabı söylenmemiştir. "İnsan zanneder mi ki?..." Sorusunun cevabı yerine geçmiştir. Zira kıyamet gününe yemin etmek demek onun muhakkak olacağına yemin etmek demektir. Bu ise şöyle demek olur: Kıyamet gününe yemin ederim ki, siz kesinlikle tekrar diriltilecek, öldükten sonra kaldırılacaksınız.
2. "Hayır, kendini kınayıp duran nefse de yemin ederim." Bu da aynı mânâda, "nefs-i levvâme" (kendini kınayan)'nin gerçekleşeceğine yemindir. Nefs-i levvâme, "kınayan nefis" demektir. Bu da ya başkasını çok çok kınayan nefis veya yaptığı günahların fenalığını anlayıp da kendini kınayan, pişman olan nefis demek olabilir. Daha çok bu ikinci mânâ yaygın ve bilinmektedir. Onun için nefisler nefs-i emmâre (insana kötülük yapmasını emreden nefis), nefs-i levvâme, nefs-i mutmainne (iyilikle kötülüğü ayırt eden, temizlenerek kişiyi Allah'a yaklaştıran nefis), nefs-i mülheme (ilham edilmiş nefis), nefs-i zekiyye (temizlenmiş nefis), nefs-i raziye (razı olmuş nefis) ve nefs-i merdıyye (kendisinden razı olunmuş nefis) diye yedi mertebeye kadar sayılır ki, her biri terbiye ve nefsi kırma ile tarikat yolunda bir mertebedir. Yani kıyamet günü muhakkak olacak ve ona inanmak istemeyen kötü nefisler o gün kendisini çok kınayacak, dünyada yaptıkları gafletlere, günahlara çok pişman olacaklar, hatta her nefis kendini kınayacak, dünyada işlediği kusura pişman olacak, "daha iyi niye çalışmadım, daha güzel işler niçin yapmadım" diye pişmanlık duyacaktır. Bu surette "kendini kınayan nefs"e yemin, o gün gerçekleşecek olan kınamasındaki acılığın önemine ve büyüklüğüne dikkat çekmek için demek olur.
3. "İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacağımızı mı sanıyor?" Bu, yeminlerin cevabı yerindedir.
Ahnes b. Şüreyk'in damadı Adiyy b. Ebi Rebia Hz. Peygamber (s.a.v)'in komşusu idi. Bu ikisi hakkında Resulullah (s.a.v): "Allah'ım! Bana kötü komşumun hakkından gel." derdi. Adiyy bir gün Hz. peygamber (s.a.v)'e: "Ey Muhammed! Bana o kıyamet gününden haber ver bakalım; o ne zaman ve nasıl olacak?" demişti. Resulullah (s.a.v) da haber vermişti. Bunun üzerine Adiyy: "Ey Muhammed! Ben onu gözümle görsem yine doğrulamam ve sana inanmam. Allah o kemikleri mi toplayacak?" demişti. Ebu Cehil de: "Muhammed, Allah'ın bu kemikleri çürüyüp dağıldıktan sonra toplayıp yeni bir yaratışla tekrar canlandıracağını mı iddia ediyor?" demişti. Bu sûrenin, bu iki olaydan biri sebebiyle indiği rivayet ediliyor. Bundan dolayı bu âyette geçen 'ı bilinen bir insan şeklinde yorumlamak isteyenler olmuş ise de âyetin iniş sebebi, inen hükmün belli ve özel bir şahsa ait olmasını gerektirmeyeceği için görünen şekliyle bunu "insan cinsi" olarak yorumlamak doğru olur. Bundan her insanın böyle zannetmesi de gerekmez.
4. "Evet" bu bir tasdik (onaylama) edatıdır. Şu kadar var ki bu, "neam, (evet), lâ (hayır) gibi değil, olumsuzluğu isbat suretiyle tasdik ve onay ifade eder. Mesela, "daha gelmedi mi?" şeklinde sorulan olumsuz bir soruya "evet" yahut "hayır" ile cevap verilse, "evet gelmedi, hayır gelmedi" denilmiş gibi olduğu halde, aynı soruya "belâ" ile cevap verildiği zaman "evet geldi" denilmiş olur. Onun için biz "belâ" kelimesini fiili söylemeden yalnız olarak terceme edemiyoruz. Burada "toplayamayacağımızı mı sanıyor?" sözüne karşılık "belâ" denilmesi, "evet toplarız" demektir.
"Gücü yeten kişiler olarak." Bu kelime metinde bulunmayan ve "toplarız" şeklinde takdir edilen fiilin (Failinin) hâl ve durumunu bildirir. Mânâsı: "Evet, biz onun kemiklerini öyle bir araya getirir, derler toplarız ki, parmaklarını bile eski düzgün hallerine getirmeye gücümüz yeterek yani sade o iri kemiklerini değil, vücudun en ince oluşumuna varıncaya kadar hepsini, hatta gövdesinin, kol ve bacaklarının en ince uçları olan parmaklarını, uçlarındaki inceliklere varıncaya kadar tamamiyle düzeltmek şartıyla derleyip toplamaya gücümüz yeter.
Parmak uçlarının yaratılışında bu suretle inceliğe işaret edilmiş olması zahirî (yüzeysel) ve basit bir şey değil, onların yaratılışında göründüğünden çok derin ve önemli incelikler bulunduğunu gösterir. Evvela insan en önemli işlerini elleriyle yapar, onun için el güç ve kudretin sembolü sayılır. "Şu iş onun elindedir", "elinden gelir", "eli dardır", "eli geniştir", "eli uzundur", "eli kısadır", "eli açıktır" ve "eli sıkıdır" gibi güç mânâsı ile ilgili olan ifadeler, ele nisbet edildiği kadar hiçbir uzva nisbet edilmemiştir denilebilir. Sonra elin bütün kıymeti ise parmaklardadır. El ile yapılan bütün işlerin parmakla ilgisi vardır. Onun için on parmağın diyeti, iki elin diyetine eşittir. "Filân işte onun parmağı var." sözü de parmağın etki ve güç alameti olduğunu anlatır. Parmakların bütün incelikleri de uçlarındadır. Parmaklarda ve parmak uçlarında öyle enteresan bir sanat ve öyle ince bir duyarlılık vardır ki anatominin ve doku biliminin incelikleri bile onu kavramaya yeterli olmaz. Dokunma duyusunun hemen hemen bütün incelikleri onlarda toplanmıştır. Kaba bir misal ile karanlık bir gecede mesela bir kiler veya bir dükkanda gezinirken elinizdeki bir baston ile şuraya buraya dürttükçe şu taş, şu toprak, şu tahta, şu un çuvalı, şu pirinç veya bulgur çuvalı, şu kahve veya fasulye çuvalı, şu şeker, şu kömür çuvalı diye birçok şeyleri ayırabilirsiniz ki bütün bunlar, bastondan gelebilen türlü titreşimlerin nevilerini parmaklarınızın sinir uçları ile aldığı duyum ağının incelikleridir. Bir taraftan silah gibi birçok şeylere direnip dayanan tırnakların sertliğiyle uygun kaslarının dayanıklı teşkilatı içinde böyle farklı zariflik ve incelikleri kapsayan ve büyük büyük çekiç ve külünk darbeleri ile yazı, nakış, resim, süsleme ve yazı taramaları gibi en ince çizgileri çizen ince ve zarif kalemleri, fırçaları, iğneleri yapma ve yönetmeye alet olan parmaklar ve uçları hemen hemen insanlardan meydana gelen işlerin en önemli bölümünün ortaya çıktığı yaratılış boğumlarıdır. Bunların tam olarak okunması bilinse, bir insanın her şeyini olmasa da pek çok özelliğini ifade ettikleri anlaşılır. Şu halde "parmaklarını bile düzeltmeye gücü yeterek" denilmesinde, "o insanın ellerinden çıkan iyi kötü bütün iş ve eserlerle beraber düzeltebiliriz" denilmek gibi derin bir mânâ vardır. Bunları yaratan elbette yine derleyip toplayabilir. Evet yüce Allah insanın bütün özelliklerini bir küçük hücrede toplayıp misal olarak gösterebilir. Nitekim kuyruk sokumundan bir zerre içinde bir insanın bütün özelliklerini toplar.
5. İnsanın o zannı esas itibarıyla bu gücü hiç hissetmediğinden değil fakat insan, (yani günahkâr insan) önünde günah işlemek ister şehvetlerinden, günahlarından, lezzetlerinden ayrılmamayı, ilerde onlara devam etmeyi ve hatta sonsuza değin isyan ve günah ile Rabb'ına karşı terbiyesizlik etmeyi ister.
6. Günaha devam etmeyi iyi halli olmaya tercih eder de alay yollu çapkınlıkla O kıyamet günü ne zaman? diyer sorar. Lakin sonra o kıyamet kopmaya başladı mı gözü açılır, dünyanın her taraftan başına yıkılmakta olduğunu görür, dehşetler içinde kalır, yaptıklarına pişman olur, kendini kınama zamanı gelir çatar. Oysa son pişmanlık fayda vermez, hak yerini bulur.
7. İşte o soruya karşı ölüm ve yıkım belirtilerinin görünmeye başladığı, kıyamet başlangıcı anlatılarak buyruluyor ki: Derken, ne zaman ki göz şimşek çakar.
BERK-I BASAR, "gözün şimşek çakması," ansızın tepesinde çakan şimşekten dolayı karşı karşıya kaldığı dehşet ve şiddet halinden mecaz olarak ansızın başına gelen yok edici olayın şiddetli elem ve ızdırabıyla dehşet ve şaşkınlık içinde duyulan keskin uyanıklığı ifade eder ki, bu sırada hakikat yıldırımının parıldayışı içinde insanın gözünde bütün dünya yerinden oynayıp silinmeye başlar ve ay tutulur.
8. Burada "HUSUF-I KAMER," Ayın güneşe yönelmesi halinde dünya gölgesinin araya girmesi demek olan bildiğimiz ay tutulması mânâsına da olabilirse de hafif kalır. Bu daha çok o güne ait bir görüntü olmak üzere ayın nurunun yok olup o şimşek çakan göze görünmez olması veya puslu, mahzun bir manzara içinde kalması halini anlatır. Yani ışığında zevk ve sefa sürdüğü o parlak ay söner, puslanır, kararır, görünmez olur.
9. Ve güneş ve ay bir araya getirilir, toplanır. Şimşek manzarasında olduğu gibi güneş ve ayın görünen yüzleri yerlerinden oynatılarak çalkanır çalkanır bir araya gelir. "Güneş ile ayın bir araya gelmesi" şeklinde ifade edilen mihâk gecesi her Arabî ayın son üç gecesi gibi ay ve güneş bir araya gelmiş ve fakat sadece ay değil, güneş de yokluk deryasına dalmış, görünmez olmuş bulunur.
10. İnsan o gün der. Nereye kaçmalı?
MEFERR, kaçmak mânâsına mimli mastardır. O günahkâr insan o vakit dehşetten kaçacak yer arar. Ümitsizliğinden ve şaşkınlığından böyle der. Bu, ümitsizlik ifade eden bir istifham-ı inkaridir. Biraz sonra gelecek olan "Hayır yok kaçacak yer." âyeti bu ümitsizliği açıktan açığa bildirmektedir. Bununla beraber şaşkınlıkla sorulmuş gerçek mânâda bir soru da olabilir. Bu durumda da âyeti o gün bu soruya verilmiş ret cevabı veya bugün onun açıklamasıdır. Şöyle ki: Hayır hayır, yok bir kaçacak, sığınacak yer.
11. VEZER, aslında ağırlık mânâsından "sarp ve sağlam dağ" demektir. Böyle dağlar kaçakların sığındıkları yerler olduğu için gerek dağ, gerek kale, gerek silah, gerek insan ve diğerleri mutlak mânâda sığınak, sığınacak yer veya siper mânâsında yaygın şekilde kullanılır olmuştur. Nitekim şair:
"Ömrüne yemin ederim ki yiğide yetişecek ölümden ve ihtiyarlıktan sığınacak bir yer, sığınak yoktur." demiştir.
Demek ki: "hayır, sığınak yok" sözü, o gün "kaçacak yer nerde?" diyen insanın yine kendisi tarafından söylenmiş bir sözün hikâye edilmesi olabileceği gibi, o gün onun sorusuna "hayır" cevabı vermek için veya bugün bir hatırlatma için doğrudan doğruya Allah'ın kelâmı olma ihtimali de vardır.
12. Şu da onun açıklanması mahiyetinde yeni bir başlangıç cümlesidir: O gün sadece Rabb'ının huzurunda durulacaktır.
MÜSTEKARR, bir yerde durma mânâsına mimli mastardır. Durma yeri mânâsına yer bildiren bir isim de olabilir. Yani o gün her kim olursa olsun kulların sığınma kararı ancak Rabb'ın olan yüce Allah'adır. Ondan kaçmak isteyenler de o gün ondan başka sığınacak hiçbir sığınak bulamazlar. Son karar ona veya onun emrine varılmaktır. Başka bir mânâ ile, o gün insanların varacakları karargâh cennet mi yoksa cehennem mi? Bunu tayin etmek rabbına aittir. Bu hitap, o gün kaçacak yer arayan insana değil, muhatapların efendisi olan Hz. Peygamber (s.a.v)'edir, dolayısıyla da bütün insanlara bir hakikatı açıklamaktadır.
13. İnsan o gün ayıtılır, haberdar edilir, yani kendisine haber verilir, yahut insanın ne olduğu, hakkının neden ibaret bulunduğu, hayır veya şer anlatılır. Öne aldığı ve sona bıraktıklarıyla, önce yaptığı ve sonra yaptığı amelleriyle, yahut yaptığı, ahiret için önceden gönderdiği ve yapmayıp geri bıraktığı, iyi veya kötü bütün işleriyle anılır, anlatılır. Hesaba çekilir. İşte o vakit tam gözü açılır. Bununla beraber insan olana bunları anlatmaya gerek bile yoktur.
14. Çünkü Doğrusu insan kendine karşı bir kalp gözüdür.
Bu âyet çok dikkate değer bir âyettir. Burada insanın tam hakikatı tanıtılmıştır. İnsan, ne yaptığını bilmeyecek bir bedenden ibaret değil, kendini bilen, kendi kendini vicdanında duyan bir basiret, diye anlatılmıştır ki nefs-i nâtıkayı yani insanın canlılar arasındaki yerini belli eden cevheri bildirir. İnsanın hakikatı, böyle kendine karşı bir basiret, bir kalp gözü olduğu için insan olan, kendinde olup biten, yani ruhuna, bilincine ilişmiş bulunan her şeyi duyar. Yaptığı bütün fiil ve hareketlerine kendi vicdanında kendisi tanık bulunur.
15. Her ne kadar ortaya özürlerini sayar dökerse de yaptığı işler hakkında hesap ve sual zamanında başkalarına karşı kendisini özürlü göstermek için türlü mazeretler açıklamaya kalkarsa da ne yaptığını, mazeretlerinin doğru olup olmadığını kendi nefsinde, kendi ruh ve vicdanında bilir. Şu halde insanın hakikatı başkasına karşı görünen, söylenen değil; onun kendi nefsinde, kendi vicdanında duyduğu ne ise odur. Ahirette Allah katında göreceği de ondan ibarettir. İnsan söylediği bir sözün yalan olduğunu kendisi bilip dururken halka karşı kendisini doğru göstermek için ne kadar özürler sayıp dökse o kendi bilir ki kendi gözünde yalancıdır. Dolayısıyla halk onu doğru da bilse Hakk'ın katında yalancıdır. Halka iyi görünmekle, şu-bu özürleri saymakla kendi vicdanında bilip durduğu hakikatı değiştiremiyeceği gibi Hak nazarında hiç değiştiremez. O halde halk ne söylerse söylesin, kendisi ne kadar özür ortaya koyarsa koysun insan Hakk'ın huzurunda gerçek kimliği ile karşılaşacak, kendisi kendi aleyhine tanık olacaktır. Onun için insan kendini gözetmeli, asıl itibarıyla iyi olmaya çalışmalı, kötü işler yapıp da şöyle böyle özürler saymaya kalkışmamalı, kendisini keyfinin, istek ve temennilerinin güdümüne göre değil, hak gözüyle ve vicdanının bütün samimiyetiyle dinleyip gözeterek hareket etmelidir ki, hak ile hak olmayanı, iyi ile kötüyü güzelce ayırabilsin. Kendi aleyhine şahit olmasın.
16. Bundan dolayı Peygamber'in kendine ait olmak üzere buyuruluyor ki: Ona dilini depretme. Onu hemen almak için....
Bu âyetteki zamirlerinin hangi ismin yerini tuttuğu açık değildir. Hitap mutlak insana olsaydı, bu zamir, özürlerini sayıp dökmeye kalkışan insanın içindeki yani vicdanındaki şeyin yerini tutabilir ve şöyle demek olurdu: "Ey insan! O gün hesap verirken Hakk'ın huzurunda vicdanındakini acele söyleyip de işin içinden çıkacağım diye telaş etme, sakın, dilini bile oynatma, zira onu, o bildiklerini derleyip toplayan sen değilsin, biziz. Biz onu derler toplar sana okuruz. Sen yalnız bizim okuduğumuzun ardınca gel ki o vakit tam hakkı söylemiş, yanlışlığa düşmemiş olursun." Gerçi bu âyetin üslup ve akışından bu mânâ da anlaşılmaz değildir. Fakat hitabın özellikle Peygamber'e olması ve sonra da "Kur'ân" denilmiş bulunması itibarıyla bu zamirinin önce, bu sırada Peygamberin kalbine inmekte bulunan Kur'ân'ın yerini tutması gerekir. Zira zamirin yerini tutmuş olduğu ismin manen veya hükmen geçmesinin yeterli olduğu ve "Kuşkusuz biz onu Kadir gecesinde indirdik."(Kadr, 97/1) âyetindeki gibi birçok yerde Kur'ân'ın ismi geçmeden, bulunduğu makam delili ile ona zamir gönderilegeldiği bilinmekle beraber burada sözün akışının buna özel bir işareti de vardır. Onun için tefsirler bu zamirinin Kur'ân'ın yerini tuttuğunu açıklamaktadırlar.
Tirmizi'de bu âyetin iniş sebebini Saîd b. Cübeyr İbnü Abbas'tan şöyle rivayet eder: "Kur'ân inerken Resulullah (s.a.v) iyi bellemek için dilini, dudaklarını depretirdi. Bunun üzerine yüce Allah, âyetini indirdi."
Anlaşılıyor ki Hz. Peygamber (s.a.v) bu sûre inerken özellikle bu noktada dilini depretmiş, acele okumak istemişti. Bu âyet de bunun üzerine inmiş ve iyi zaptetmesi için her şeyden önce hareketsiz dinlemesi emredilmiştir. Yani Kur'ân kalbine, basiretine inerken, sadece dinle, acele okumak için dilini oynatma.
17. Çünkü onun toplanması ve okunması bize aittir. Yani tamamını toplayıp Kur'ân halinde tesbit ederek okutmak bizim üstlendiğimiz bir iştir. Onu sana indiren okutacaktır.
18. Bu nedenle biz onu okuduğumuzda, Cebrail onu okumayı bitirdiğinde O vakit onun okuduğunu takip et, ardınca yavaş yavaş oku.
19. Sonra onu açıklamak da bize aittir. Gerek ve ihtiyaç duyuldukça beyan üsluplarından biriyle maksadı açıklayıp izah etmek de bize aittir. Usul ilminde açıklandığı üzere beyan üslupları beştir. Takrir beyanı, tefsir beyanı tağyir beyanı, tebdil beyanı ve zaruret beyanı. Bu şekilde Kur'ân'ın birçok âyeti birbirini açıklar. Burada dikkate değer noktalardan biri de şudur ki "onu toplamak ve okumak" âyeti ile "onu takip et" âyetinde geçen Kur'ân, ismi değil, okumak mânâsına "rüchân" vezni (kalıbı)nde bir mastardır. İkincisi "okunmuş" mânâsına da olabilir. Bundan dolayı burada daha önce zikrettiğimiz mânâya da bir tür işaret vardır. Kendi içini iyice gören insan herhangi önemli bir olay karşısında vicdanın derinliğindeki hatıraları hakkıyla dinlemek ve kendi nefsine karşı tanık olmak için acele etmemeli, nefsinin arzu ve isteklerini karıştırmayarak samimiyetle ve acelesiz, düşüne, düşüne dinleyip ona göre hareket etmelidir. Nitekim, "Müftüler sana fetva verseler de, sen kalbine dan" hadis-i şerifinde ve istihare hadislerinde bu mânâ açıklanmış olduğu gibi "Kul, bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, neticede ben onun kulağı, gözü... olurum"kudsi hadisinde de bu mânâ vardır.
Peygamberlere gelen vahyin dışında kalan ilhamlar herkes için bir ilim sebebi değilse de, amellerin hükmü niyete bağlı ve niyet kalbî işlerden olduğu ve bunda vicdanın şahitliğinin önemi büyük olduğu gibi özellikle insan fiil ve sözlerinde kendi vicdanına bağlı olabilmek için ruhundaki bütün bilgi ve delilleri gereği gibi dinlemek ve günah işlemek ve günahtan sakınmak dürtüsünü Allah'ın ilham ettiği gibi sezerek ona göre bir işe girişmek dahi ilham alan nefislerin alametlerindendir. Çünkü Hakk'ın huzuruna insan onunla çıkacaktır. İşte bu mânâya işarettir ki buAyetleri bu sûrede asıl konuyla ilgisi olmayıp sırası gelmişken söylenen bir söz olarak bırakmayıp başını sonuna tamamen bağlamıştır.
20. Hayır hayır, siz istiyorsunuz. Bu da Peygamber'e, hitaptan sonra herkese yapılmış bir hitaptır. Burada aceleyi reddetme mânâsınadır. Yani "aceleci olmayın" demektir. "Gerçek şu ki" mânâsına olduğu da söylenmiştir. Peşin olanı yani dünyayı istiyorsunuz.
21. Zira karşılığında "ahireti bırakıyorsunuz." Burada söz tamamen ahirete çevrilmiş oluyor ki, Kıyametin, öldükten sonra dirilmenin hüküm günü olan zamanına gelmiş bulunuyor.
22. Nice yüzler o gün parlaktır. Başarılı olma neşesiyle sevinç içinde ışıl ışıl parıldar.
23. Zira Rabbine bakıcıdır. Onun cemâline bakmaktadır. Ehl-i Sünnet bu bakışı "görme" mânâsında anlayarak ahirette müminlerin Allah'ın cemalini göreceğini isbat etmişlerdir. "Beni asla göremezsin."(A'râf, 7/143) âyetine sarılan Mutezile de bu bakışı "bekleme" mânâsına yorumlamışlardır. Oysa gayesine ulaşmayan beklemenin neticesi neşe değil, hayal kırıklığı ile üzüntü olacağından burada sadece bekleme mânâsının doğru olamayacağını anlatır.
24. Nice yüzler de o gün pusarır, kederinden ekşir, kararır, pusarır.
25. "Onlar (burada zann, kesin olarak ve iyice anlamak mânâsınadır) anlar ki", kendilerine belkıran uygulanacak.
FÂKIRE, büyük bela, korkunç felaket demektir ki belkemiğine isabet eden, yani belleri kırıp paramparça eden şiddet mânâsından gelir. Bazıları, devenin burnunu dağlamak mânâsına gelen "fakr" dan türemiş olduğunu söylemişlerdir. Birisi şiddetini, birisi de azabın acılığını ifade eder. Dilimizde "filan iş filanın belini kırdı." tabirinin kullanılması itibariyle biz buna meâlde "belkıran" demeyi uygun gördük.
İşte ahireti bırakıp sonunu düşünmeden yalnız peşine, dünyaya sevgi beslememin neticesi, budur, bu beller kıran büyük beladır.
26. Buraya kadar kıyametin kısmen dünya ile ilgili yıkım manzarasındaki dehşet, sonra da ahiretle ilgili biri Allah'ın cemalinin, biri de azametinin görünmesine ait olan iki sonuç açıklandıktan sonra dünya hayatının sonu ve ahiretin ilk kapısı ve ferdin kıyameti demek olan ölüm ve can çekişme hali anlatılarak ahireti bırakıp da dünyaya sevgi besleyenlerin belini kıran o büyük belanın ahirete de kalmayıp, dünyadan başladığı anlatılmak üzere buyruluyor ki: Hayır hayır, ne zaman ki. Bu, 'ye benzer olup dünyayı sevip ahireti bırakmaktan sakındırmakta ve ölüm halini tasvir etmektedir. Can ulaşır. Bu fiilin zamiri dünyayı seven nefsin, veya bu karine (ipucu) sayesinde ruhun yerini tutar. köprücük kemiklerine. Terâkî, "türkuve" kelimesinin çoğulu olup boynun dibinden kollara doğru olan köprücük kemiklerine denir.
27. "Kim tedavi edecek?" denilir.
RÂKK; râkî, yani üfürükçülük yapan, çaresizlik hallerinde son bir tedbir olmak üzere başvurulan okuyucu, bir nefes edici veya sözle, fiille tedavi eden demektir ki ölüm halinde çağrılan cismani veya ruhanî doktordan, hekimden ve okuyucudan daha kapsamlı olabilirse de daha çok ruhanî olan okuyucu için kullanıldığı açıktır. İnanan da inanmayan da son bir teselli olmak üzere ona başvurur
Burada bir "sekte" ile okunur ki, bunda lafız ve mânâ itibarıyla iki nükte vardır.
BİRİNCİSİ, sekte yapılmadığı takdirde "nun" harfinin "ra"da gunnesiz olarak idgam yapılması gerekip âyeti "merrâk" gibi okunmuş, yani "çorbacı" denilmiş gibi olacağından sekte ile bu karışıklığın önüne geçilmiş olur.
İKİNCİSİ de bu ânın, nefesin kesildiği bir durma ve nefes almama anı olduğuna bir uyarı olur. O okuyucu çağrılır veya çağrılmaz, bulunur veya bulunmaz, işin bu yönü başka, fakat o anda bu söylenir.
28. Ve sezer, anlar. O can çekişen, nefesi tıkanan, ölmek üzere olan kişi o anda anlar ki O, yani başına gelen hakkın emri tam ayrılıktır, sevgilisinden, sevgili dünyasından ve nimetlerinden ve bütün uzuvlarının birbirlerinden "elveda, elfirâk!" diye diye acı ve kederler içinde ayrıldığı tam ayrılıktır.
29. O an o bunu anlamış, bacak bacağa dolaşmıştır. Ölüm acısıyle el ayak karışmış, bacak bacağa dolaşmıştır.
30. "O gün sevk ancak Rabb'inedir."
MESÂK, sevk, mânâsına mimli mastardır. Yani o gün o kişi yakalanır, başka birine değil, ancak Rabbine sevk edilir. Hesabı görülmek, cezası verilmek üzere zorla ve itile kakıla onun huzuruna götürülür. İşte dünyanın sonu. Bu ahireti bırakıp da peşin olan dünyayı sevenlerin dünyada varacakları son, budur. Ahireti sevenlerin kurtuluş ve sevgiliye kavuşma neşesiyle gülümsedikleri bu an, dünya sevgisine sarılmış ruhlar için böyle elem verici bir ayrılık, sonsuz bir hicran, bitmez tükenmez bir sürgündür. Evet o gün o can her şeyden ayrılıp yalnız Rabbine sevkedilecektir, ey Muhammed.
Meâl-i Şerifi
31. Fakat o, ne sadaka verdi, ne namaz kıldı.
32. Fakat yalanladı ve döndü.
33. Sonra da çalım sata sata ailesine gitti.
34. Gerektir o bela sana, gerek.
35. Evet, gerektir o bela sana gerek.
36. İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır?
37. O, dökülen erlik suyundan bir damla (sperm) değil miydi?
38. Sonra bir aleka (embriyon) oldu da Rabbi onu biçime koydu, sonra şekil verdi.
39. Ondan da iki cinsi; erkek ve dişiyi var etti.
40. Peki, bunu yapanın ölüleri diriltmeye gücü yetmez mi?
31-32-33. "Tasdik etmedi." Bunu tefsircilerin çoğu "iman" mânâsına gelen "tasdik"ten olmak üzere tefsir etmişlerdir ki görünen mânâ da budur. Fakat Ebu Hayyân'ın dediği gibi, bazıları da "sadaka"dan olarak "sadaka vermedi" diye tefsir etmişlerdir ki bunda daha ziyade bir mânâ vardır. Önceki tefsire göre, biraz sonra gelecek olan "lakin yalanladı" sözü sade bir tekit (vurgu) gibi kalmış olacağından bu mânâ daha faydalıdır. Bu, bir önceki sûrede geçen "Biz namaz kılanlardan değildik, fakirlere yemek yedirmezdik." (Müddessir, 74/43-44) mânâsına da uygun düşer. Çünkü tasdik, sadaka vermek mânâsına da gelir. İkisinde de bunun "fâ" harfi ile yukarıya bağlanması şu mânâyı ifade eder: "Fakat o dünya zevk ve sevgisine dalıp da neticede böyle Rabbine sevk olunacak olan ve "ne zaman o kıyamet günü?" diyen o günahkâr can, ne yüzle Rabbine varacak? Çünkü o, dünyada ilerisini ne tasdik etti, ne Allah için bir iş yaptı, ne sadaka verdi, ne namaz kıldı. Fakat Allah'ı, Peygamber'i, Kur'ân'ı, ahireti inkâr etti, "yalan bunlar" dedi ve Hakk'a karşı arkasını döndü, itaatte bulunmadı.
Sonra da bununla iftihar ederek çalım sata sata, kurula kurula ailesine, evine veya iline keyif çatmaya gitti. Şimdi bu adam sonunda dünyadan uzak bir ayrılık ile varacağı Rabbine ne yüzle varacak? Kuşkusuz bu adam o gün gülecek yüzlerden değil; kendilerine belkıran uygulanacak, belleri kırılacak, belasını bulacak, pusarık kara yüzlülerdendir. Bu âyetlerin bu kısa ve özlü ifadeler içinde bu mânâlara daha parlak ve güzel bir şekilde işaretleri vardır.
34-35. Onun için bu gibilere şöyle buyrulur:"Gerektir o bela sana, gerek".
Arapça'da tabiri Türkçe'de "gerekti sana o bela, oh olsun" demek gibi bir dua ve öc alıp rahatlama mânâsına kullanılır. Bildiğimiz 'dan, "Layıktır, sana o veyl ve helâk" mânâsınadır. Bazıları da bu 'nın kelimesinden çevrilerek "en büyük veyl başına olsun" demek olduğunu söylemişlerdir.
Bu âyetin Ebu Cehil hakkında indiği rivayeti geçmişti. Bununla beraber ifade ettiği mânânın, benzerlerini de açıkça kapsayacağında kuşku yoktur.
36. "İnsan, başı boş bırakılacağını mı zannediyor?"
SÜDÂ; boş bırakılmış, bir şey yapmakla yükümlü tutulmamış, başı boş, kendi keyfine bırakılmış, ilişiksiz demektir.
37-38-39. "Bir meni değil miydi?.." Bu ve devamında gelen âyetler yukarda söz konusu edilen zannın geçersiz olduğunu isbat ederek sona hazırlamaktadırlar.
40. "Bunları yapan Allah o ölüleri diriltemez mi?"
Bu sûre okunduğu zaman sonunda "evet" denilmesi, Mürselat Sûresi'nin sonunda "Allah'a iman ettik." denilmesi, Tin Sûresi'nin sonunda "Evet, ben de buna şahit olanlardanım" denilmesi Hz. Peygamber (s.a.v)'den Ebu Hureyre hadisiyle, Ahmed, Ebu Davûd, Hakim, Beyhakî gibi hadisçi ve tefsirciler tarafından rivayet edilmiştir.


Kıyamet Suresi Sayfası Etiketleri;
kıyamet suresi, kıyamet suresi dinle, kıyamet suresi meal, kıyamet suresi arapça okunuşu, kıyamet suresi oku, kıyamet suresi okunuşu , kıyamet suresi meal, kıyamet suresi anlamı, kıyamet suresi indir, kıyamet suresi mp3 indir, kıyamet suresi video indir, mükemmel bir ses Kıyamet suresi Muhammed Taha, kıyamet suresi tefsiri, kıyamet suresi ebubekir şatıri indir mp3 mp4, Muhammed Taha Kıyamet Suresi mp 3 indir video indir dinle izle 


Kaynak;

  1. http://www.gulyarasi.com (video-media)
  2. http://www.tualimforum.com (Latince okunuşu)
  3. http://www.kuranikerim.com (Tefsir)
  4. http://www.harunyahya.org (Meal)

28 Haziran 2011 Salı

Video:Yasin Suresi-Abdurrahman Sudeys

Miraç Kandili Duası

Euzü billahi mineş-şeytanir-racîm.Bismillahir-rahmanir-rahîm
Ey Bizleri varlığa erdiren
Var olmadaki sonsuz zevki gönüllerimize duyuran
Güzeller Güzeli Rabbimiz!
Sana sonsuz hamd ü senalar olsun.
Kainatın İftihar Tablosu Peygamber Efendimiz’e Sonsuz salât ü selam olsun.
Gufranla ufkumuzda tüllenen şu mübarek gecede bir kere daha dergâh-ı ilahînin önünde el açıp yalvarıyoruz:
YA İLAHEL-ALEMİN!
Bize verdiğin isteme duygusu ve istenenleri vereceğin inancıyla rahmetinin vüs’ati genişliğindeki kapına dayanıyor, şu mübarek gecede bir kere daha hâlimizi arz etmek istiyoruz. Hâlimiz Sana ayan, söyleyeceklerimiz bildiklerinin bir kısmını beyan. Beklediğimiz asırlardan beri bizi kıvrım kıvrım kıvrandıran dertlerimize derman.. İcabet buyur ey Rahîm ü Rahmân!
EY ÇARESİZLER ÇARESİ!
Senin dualara icabet etme mecburiyetin yoktur; ama bizim ona ihtiyacımız hissettiklerimizden de çoktur. Bütün dileklerimizi kabul buyur ve bunları kabulünü vicdanlarımıza duyur; aç ve yalnızlıkla tir tir titreyen kalblerimizi iman ve itminanla doyur.

Ciddi bir yol almış sayılmasak da yıllar var hep yollardayız. Ufkumuz gam ve kederle tülleniyor. Önümüzdeki engebeler beşer takatini aşkın görünüyor. Ümmet-i Muhammed (aleyhissalatü vet-teslîmât) perişan, derbeder ve ızdırap içinde.. Müslümanlık gelenek ve göreneklerin darlığına mahkum.. İbadet ü tâat kültür televvünlü.. Duygular, düşünceler fantezilere emanet.. Mücadelelerin esası da çıkarlar, menfaatler, ırkî mülahazalara dayalı. Sen bizlere çıkar yol lutfeyle ya Rabbi!
YA RAB!
Önümüzdeki şu upuzun hayat yolculuğunda, bizi kendi idrak ve ihsaslarımızın darlığıyla başbaşa bırakma; akıllarımızı inhiraf ve sürçmelerden, nefislerimizi cismânîliğin baskılarından, gönüllerimizi de hevâ ve heveslerin öldürücü oklarından sıyanet eyle. Kapının kullarını; ilimde kibir u gururdan, ibadette riya ve gafletten ve duygularına renk attıran ülfetten koru. Senin yolunda yürüyor gibi görünüp Senden uzaklaşmak, kurbet atmosferinde içiçe firkat yaşamak, hep rızadan söz edip gazap arkasından koşmak ne acıdır! Sen bizi kazanç yolu sanılan bu tür haybet vadilerinde ömür tüketmekten muhafaza buyur ya Rabbi.
EY GÜNAHLARI BAĞIŞLAYAN!
Şu mübarek gece hürmetine Bizleri bağışla, öyle bir dünyada hayata gözlerimizi açtık ve öyle bir alemde yaşıyoruz ki, önümüzde tuzak, arkamızda tuzak; uğrayıp geçtiğimiz her yerde nefis, şeytan ve aynı takımdan binlerce ifrit ağını germiş av bekliyor; yol boyu yüzlerce fitne ocağı ve isi-dumanı gelip sinelerimize oturuyor. İnayetine ihtiyacımız açık, çaresizliğimiz her halimizden belli; bizleri yara-bere almadan hedefe ancak Sen ulaştırabilir ve bu güne kadar elli defa çatlamış, kırılmış ruh dünyamızı da ancak Sen tamir edebilirsin. İçimizi Sana döküyor, kusurlarımızı Sana açıyor ve bize yeniden insan olma yollarını göstermeni diliyoruz ya Rabbi!
EY KENDİSİNE YÜKSELEN ELLERİ BOŞ ÇEVİRMEYEN!
Bir süre ayrı düştükten sonra dönüp Sana gelenleri kovmayacağını vadediyorsun. Sana yönelenlere hep ‘Gelin, gelin’ diyorsun. Ey Rab! Böyle emekleye emekleye sürünmeyi de gelme kabul edeceksen, müsaade buyur ‘Biz de geldik’ diyelim. Geldik ve Sana, yolların amansızlığını, nefis, şeytan ve hevânın imansızlığını, bizim de dermansızlığımızı şikayet ediyoruz. Bilhassa, her zaman hatalara açık duran, mâsiyetlere meyyal bulunan ve ululuğuna karşı hep saygısız davranan, serkeş nefsimizi Sana şikayet ediyoruz. Sen bizleri nefsin ve şeytanın şerrinden muhafaza buyur ya Rabbi!
Bizleri büyük-küçük hatalardan, günahlardan ve emirlerine karşı isyan kokan tavır ve davranışlardan arındır.. Ya Rabbi lisanlarımızı yalandan, gıybetten, Senin sevmediğin, hoşnut olmadığın bütün kirli sözlerden temizle.. Kalblerimizi gösterişten ve iki yüzlülükten muhafaza buyur ya Rabbi!
Her hal ve tavrımızı rızan istikametinde eyle.. Niyetlerimizi ihlaslı kıl ve bize lütfettiğin bütün şeylerde de bereket ihsan eyle ya Rabbi!
EY TALİHSİZLERİN SIĞINAĞI, EY ÂCİZLERİN GÜÇ KAYNAĞI, EY DERTLİLERİN TABİBİ VE EY YOLDA KALMIŞLARIN YOL GÖSTERENİ!
Şu anda duygularımız derbeder, davranışlarımız ahenksiz, ruhlarımız kirli, ayaklarımız titrek, ellerimiz mefluç, çoğumuz itibarıyla ümitlerimiz sarsık, havalar boz-bulanık, mağripler hicranla tül tül, maşrıklar lütfuna kalmış… İşte böyle bir dağınıklık içinde Sana geldik. Böyle gelenlerin ilki değiliz, sonuncusu da olmayacağız. Rahmetin, bu garip pişmanların ümit kapısı, bizler de bu kapının önündeki liyakatsiz dilenciler. Şimdiye kadar gelip Senin kapında ihtiyaç izhar edenlerden boş dönen hiç olmamış; hiçbir kaçkın ve pişman da o kapıdan kovulmamıştır. O kapı Senin kapın, onun başkalarından farkı da her gelene affındır. Bizi hilm ü silminle güçlendir. Zalimlere de varlığını duyur.
EY HER DUADA BULUNANA İCABET EDEN ULULUK TAHTININ SULTANI!
Şu mübarek gecede binler, yüz binler Senin karşında divan durarak ellerimizi Sana açıyor ve külliyet kesbetmiş niyaz edalı soluklarımızla, kullarına her zaman açık bulunan, hiç olmazsa aralık duran rahmet desenli kapının tokmağına inleyerek dokunuyor ve “Biz geldik” diyoruz. Herkesi ve her şeyi görüp gözettiğine, her sese ve herkese merhamet ettiğine gönülden inanarak kaçkınlığımızı muvakkat dahi olsa görmüyor, günahlarımızı af çağlayanların içinde tasavvur ediyor, karıştırdığımız haltlara değil, Senin afv u safhına bakıyor ve ümitlerimizi ona bağlıyoruz; Enîsimiz Sen isen, çevrenin vahşetinden bize ne! Her yanda şeytan ve avenesi içten içe homurdanıp duruyorlarmış, Sen bizimle olduktan sonra ne ifade eder ki!
Sen her şeyin biricik hâkimisin ve hükmünü engelleyecek bir güç de yoktur. Sen saltanat dairen içinde en küçük şeyleri görür, en cılız sesleri işitir, hiçbir şeyi ve hiçbir kimseyi cevapsız bırakmazsın.
EY YÜCELER YÜCESİ!
Sen biliyorsun, biz de bunun farkındayız; ömrümüzün hasenât kefesi bomboş, pek çoğumuz itibarıyla bir ihlâs bezginliği içindeyiz. Çoğumuz gafil, bedbin, dünsüz-yarınsız sefil birer hâlzede gibi aktüalite ile iç içeyiz. Her hâlimizde âlâyiş, gösteriş, köpük köpük hevâ ve heves; sürekli zevk u sefâya, makama, mansıba, şöhrete, şana ve dünyevî hülyalara oynuyoruz. Ruhlar meflûç, kalbler kötürüm, basîret âmâ, düşünceler kirli, davranışlar da tam buna göre… Gece ve gündüz gibi iki yüzlü yaşıyoruz, ak görünüyor kapkara davranıyoruz; idare ve siyaset deyip hem ışık türküleri söylüyor hem de karanlık ağıtları mırıldanıyoruz. Devirlere, dönemlere göre renkten renge giriyor, bukalemunları şaşırtacak mârifetler (!) sergiliyor ve aldatmayı beceri kabul ediyoruz.
EY RABBİMİZ
Ellerimiz-ağızlarımız, gözlerimiz-kulaklarımız, dillerimiz-dudaklarımız yaratılış gayelerinden fersah fersah uzak ve âdeta nankörlüğe kilitli; eller memnû meyvelerde, ağızlar harama açık duruyor; gözler başkalarının kusur müfettişi.. Yalan revaçta, hıyanet âdiyattan bir şey, hakkın ismi var sadece; adalet “sayyâd-ı bîinsaf”ların hazırladığı kapanların önüne saçılmış birkaç dane gibi bir şey; vefa Kafdağı’nın arkasında, ahde hürmet unutulup da bir köşede kalmış; buna karşılık haksızlık firavunları utandıracak dorukta. Makam sevgisi, şöhret hissi, rahat etme düşüncesi, tenperverlik duygusu boyunlarımızda âdeta çelikten bir kement; her biri birer gayya olan bu duygulardan bir türlü kurtulamıyor ve mahiyet-i nefsü’l-emriyemize göre kendimiz olamıyoruz. Dünya ve ukbâ kazancı adına ne ciddî bir hesap ne de tutarlı bir plâna sahibiz. Kazançlar kuşağında sürekli kaybediyoruz; kaybederken de muhtemel daha kötü durumlarla teselli olmaya çalışıyoruz. Zamanı suçlama, şartlara lânetler yağdırma da ayrı bir avunma yolu.
Bütün bunlara rağmen ya Rab! Bizi bize bırakmaman en büyük dileğimiz. Kendimiz edip kendimiz bulsak da, rahmetin, istihkaklarımıza lütuf televvünlü haklar bahşedecek vüs’atte. Sen bizlere lütfunla muamelede bulun ya Rabbi!
Dua edenlere cevap veren Sen, ızdırapları dindirip ihtiyaçları gideren Sen, devrilenleri kaldırıp doğrultan Sen, çatlayıp kırılanları sarıp-sarmalayıp tedavi eden de Sensin! Senden ayrı kalışımız ruhumuza renk attırdı; nefsânîlik ve gaflet, ibadetlerimizin mânâ ve özünü alıp götürdü; samimiyetsizlik dualarımızın kolunu-kanadını kırdı. Sinelerimiz bomboş, düşüncelerimiz tutarsız, kalbî ve ruhî hastalıklarımız bizi yere sermek üzere.. Var eden Sensin, yok eden de Sen; uzak tutan Sensin, yaklaştıran da Sen; Sen bizi biz etmeseydin biz bu duyduklarımızı duyamaz ve bize imanın neş’esini tattırmasaydın şu söylediklerimizi mırıldanamazdık. Verdiklerin vereceklerinin referansı; diliyor ve dileniyoruz, bize yakınlığını duyur ve benliğimizde Sana karşı yaklaşma heyecanları uyar.
EY RABBİMİZ!
Elimizden tut, dostlarının yüzüne baktığın gibi bize de rahmetinle teveccühte bulun.. İç dünyamızı varlığının ziyasıyla nurlandır ve bizi Sensizliğin zulmetlerinden, zindanlarından halâs eyle; halâs eyle ve eşiğine baş koymuş kapının şu sadık kullarını yalnız bırakma. Senden kalblerimize ışık, iradelerimize güç, düşüncelerimize istikamet, niyetlerimize de hulûs istiyoruz. Bizleri iç dünyamızla yeniden inşa ederek ruhlarımıza ahsen-i takvîm sırrını duyur.
EY AFFI TECZİYESİNİN ÖNÜNDE RAHMET TAHTININ SULTANI!
Bu mukaddes miraç gecesinde bizleri de bağışla, öyle bir dünyada hayata gözlerimizi açtık ve öyle bir âlemde yaşıyoruz ki, önümüzde tuzak, arkamızda tuzak; uğrayıp geçtiğimiz her yerde nefis, şeytan ve aynı takımdan binlerce ifrit ağını germiş av bekliyor; yol boyu yüzlerce fitne ocağı ve isi-dumanı gelip sinelerimize oturuyor. İnayetine ihtiyacımız açık, çaresizliğimiz her hâlimizden belli; bizleri yara-bere almadan hedefe ancak Sen ulaştırabilir ve bugüne kadar elli defa çatlamış, kırılmış ruh dünyamızı da ancak Sen tamir edebilirsin. İçimizi Sana döküyor, kusurlarımızı Sana açıyor ve bize yeniden insan olma yollarını göstermeni diliyoruz.
Ey Yüceler Yücesi!
Efendimiz Hazreti Muhammed’e, Muallâ aile efradına ve bütün ashab-ı güzînine salât u selam ederek bunları Senden dileniyoruz; dualarımızı kabul buyur ya Rabbi!..
Amin amin amin
Velhamdü lillahi Rabbil aleminel-fatiha


Kaynak;
  1. http://doganzeki.wordpress.com

Kandil Mesajları Miraç 2011

  • Yağmur yüklü bulutlar gibi gelen, eteğindeki hayır cevherlerini başımıza boşaltan ve bizlere mutluluk veren kandilin,büyüsüne kapılmanız dileğiyle. Miraç Kandiliniz Mübarek Olsun.
  • Sofranız afiyetli, paranız bereketli, kararlarınız isabetli, yuvanız muhabbetli, kalbiniz merhametli, bedeniniz sıhhatli, yüzünüz mutlu, Miraç Kandiliniz Mübarek Olsun
  • En ışıltılı bakışların gözlerinde, en tatlı sözlerin kulaklarında, tüm mutlulukarın avuçlarında ve en sonsuz sevgilerin gönlünce yaşayacağı nice mutlu kandillere....
  • Talihiniz gözleriniz kadar berrak, kaderiniz bakisiniz kadar güzel, umudunuz yarin kadar yakin, yarininiz askiniz kadar mutlu, askiniz Miraç kadar mukaddes, dualariniz istediginiz gibi makbul olsun.
  • Bir damla umut serpilsin yüregine, bin tatli umut dolsun günlerine, hayallerin gerçekleri bulsun, bütün dualarin kabul,Miraç kandilin mubarek olsun.
  • Ellerin duaya uzandigi, sinelerin dostlara açildigi, gözlerin masumiyet aradigi bu mubarek günde tum dualariniz kabul olmasi dilegiyle iyi kandiller.
  • Gel ey Muhammed bahardir, dualar ardinda sakli, aminlerimiz vardir. Hacdan döner gibi,Miraç'tan  kandili iner gibi gel gel. Bekliyoruz yillardir. Kandiliniz mübarek olsun..
  •  Ümit ederiz ki bu mübarek gece, zor günler geçirdigimiz; fakat gelecek adina umutla dolu oldugumuz su dönemlerde yeniden bir uyanisa vesile olur.Miraç kandiliniz mübarek olsun..
  • Kalpler vardir ,sevgiyi yasatmak için,Insanlar vardir, dostlugu paylasmak için,Mubarek günler vardir, Beraberce kutlamak için..
  • Kulun Rabbine yakın olduğu gecelerin en önemlisi? Kendisine dua edenleri geri çevirmeyen, günahları bağışlayan, her şeyi bilen, gören ve duyan Yüce Allah tüm dualarımızı kabul etsin.
  • Gün vardir, bin yildan uzun gelir bize, bir yil vardir bir günden kisa gelir bize. Bire bin yazilan bu gecede dua edelim Rabbimiz'e. Hayirli kandiller..
  • Konsun yine pervazlara güvercinler, hu hulara karışsın aminler,mübarek akşamdır, gelin ey Fatihalar, Yasinler.... İyi Kandiller....
  • Size karanfilin sadakatini, sümbülün bağlılığını, menekşenin tevazusunu, lalenin gururunu, leyleğın saadetini versek, bize de dua eder misiniz? Kandiliniz mübarek olsun..
  • Talihiniz gözleriniz kadar berrak, kaderiniz bakışınız kadar güzel, umudunuz yarın kadar yakın, yarınınız aşkınız kadar mutlu, aşkınız Miraç kadar mukaddes, dualarınız istediğiniz gibi makbul olsun.
  • Varlığı ebedi olan, merhamet sahibi, adaletli Yüce Allah kendisine dua edenleri geri çevirmez. Dualarınızın Rabbin yüce katına iletilmisine vesile olan kandiliniz mübarek olsun.
  • Yağmur yüklü bulutlar gibi gelen, eteğindeki hayır cevherlerini başımıza boşaltan ve bizlere mutluluk veren kandilin, büyüsüne kapılmanız dileğiyle. Nice kandiller.
  • Zâde duygular yükselsin göklere, yükseklerde hafakan, gözlerde yaşlar, ona susamış dudaklar kadar, açılan eller var. Kandiliniz mübarek olsun.
  • Ümit ederiz ki bu mübarek gece, zor günler geçirdiğimiz; fakat gelecek adına umutla dolu olduğumuz şu dönemlerde yeniden bir uyanışa vesile olur. kandiliniz mübarek olsun.. 
  • Duaniz kabul, ameliniz makbul hizmetiniz daim olsun. Saadetiniz kaim olsun. Kandiliniz kutlu olsun. 
Kaynak;
  1. http://www.gulsehri.com
  2. http://www.soyle.net
  3. http://www.forumdas.net

Kadir Gecesi Duası

"Bunlar da bendendir" der misin Yâ Resûlallah!
Bütün cürmümüzle, seyyiat ve hatalarımızla beraber Habib-i Edibi'ne talim buyurduğun istikametten, evvela sana hamd ve sena ederek, Habib-i Edibi'ne salat-ü selam getirerek ve sonra O'nun diliyle Esma-i Azam diye ifade buyurulan, mübarek ism-i Azam'ı dile getirerek, dergah-ı nezd-i ehadiyetine dehalet ediyoruz Ya Rabbi!
Resûl-i Ekrem'den on dört asır uzakta bulunduğumuz için cürümlerimize bakmayarak, rahmetinle bizleri affeyle Ya Rabbi! Ya İlahe'l-Alemîn ve Ya Ekrame'l-Ekramin! Biz seni bilemedik.. Kur'an'ın hakikatine akıl erdiremedik.. Peygamberi tanıyıp yoluna giremedik.. İşte bizim dualarımızı İlm-i İlahi'nle bilirken, Sem'i Sübhani'nle dinlerken, bu kadar perişan ve bu kadar sergerdanların duasını dinleme lütfûyla lütfedip dinle Ya Rabbi!
Ya İlahe'l-Âlemin ve Ya Ekrame'l-Ekramin! Şu fani dünyada her birimiz sağda solda bir bülbül nağmesiyle senin mübarek adını dile getirmek, seni yeniden bütün âleme duyurmak istiyoruz. Bir bezim, bir perde kapanıverdi. Ve biz bu perdenin kapanmasına şahit olduk. Karanlık gecede yetiştik. Semasında şimşeğin çakmadığı nice geceler gördük. Bazen bir tek yıldızın bile göz kırpmadığına şahit bulunduk. Böylesine kalbî ve rûhi hayattan mahrum yetiştik. Onun için sahabe gibi hasbi olamadık.
Senin lütfedip, bahşedip bizlere gönderdiğin Ramazan-ı Şerif ayını idrak ettik. Reyyan kapısından girmeye inşaallah liyakat kazandık. Cennete ehil hale geldik. Cennete ehil hale gelen bahtiyarların duaları içinde ellerimizi kaldırıyor, Kadir gecesidir diyen, Ramazandır diyen saflaşmış insanlarla beraber sana dua ediyoruz. Dualarımızı kabul eyle Ya Rabbi! Bizi hâib ve hâsir eyleme Ya Rabbi!

Ey yüceler yücesi Rabbimiz! Hadiseler bizi boğacak hale geldi. Üstesinden kalkamaz hale geldik. Şahit olduğumuz her manzara artık gırtlağımızda hıçkırığımızı düğümletecek hale geldi. Sen bu vaziyette bizi daha fazla devam ettirme Ya Rabbi! Keremin ve Lütfun engindir Senin. Bu millete lütfedip kerem ve lütfunla muamele eyle Ya Rabbi! Bu millet ki Ya Rabbi! Bir zamanlar Senin Yüce adını bayraklaştırıp âfâk-ı âlem'de dolaştırıyor ve ölürken en büyük ümniye ve ideal olarak senin mübarek adının âfak-ı âlem'de şehbal açmasını istiyordu. Bu millet, onların torunu ki Balkanlar'da sinesinden yediği hançerle Sana doğru kanat çırpıp yükselirken, "Attan inmeyesüz, Allah'ın adını âfâk-ı âlem'de gezdiresüz." diyordu. Onların ahfadı olan bizleri de aynı şerefle şerefyab eyle Ya Rabbi!
Afak-ı âlem'de adını dalgalandırmak istiyor, Hazreti Muhammed'in adını bugüne kadar gitmediği ufuklara götürmek istiyoruz. Doğusuyla batısıyla bütün insanlık, imandan ve Kur'an'dan mahrumiyetin bunalmışlığı içinde. Bütün bunalmışlara âb-ı kevser gibi götüreceğimiz Kur'an, onları idam-ı ebediden kurtaracak, cennetnümun bir hayata ulaştıracak. Bizim liyakatımız olmasa bile daha evvel ecdadımızın yerine getirdiği bu vazifenin hakkı ve hürmeti için bizleri bu vazife ile şerefyab ve serfirâz eyle!
Biraz da bizim vatanımıza gel Yâ Resûlallah!
Son şiire kafiye koymak istiyoruz, yaban ellerde gezen Hazreti Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in atının zimamından tutup dokuz asır boyunca Türk'ün yağız delikanlısının koşturup durduğu Anadolu'da dolaştırmak istiyoruz. "Biraz da bizim vatanımıza gel Yâ Resûlallah!" diyoruz. Sen bu yağızları Malazgirt'ten, Çanakkale'den, Belgrat'tan çok iyi bilirsin. Bingazi'den, Maraş'tan, Gaziantep'ten bilirsin Yâ Resûlallah! Palandöken'de elinde satırıyla koşturan ninesiyle bilirsin. Duvağını atıp Çanakkale'ye koşan geliniyle bilirsin. "Kafir tarafından işgal edilmiş vatanda yaşamak benim neyime" diyen genç kızıyla ve mert delikanlısıyla bilirsin. Bütün bunları neslimiz ve milletimiz adına zat-ı Nübüvvetine sadaka olarak takdim ediyoruz. Bilirsin Yâ Resûlallah, bu insanlar içinde senin için çok terleyenler var. Terlemiş cemaatin terlerini, aziz şehit kanı gibi bir bardağa koyup şu mübarek geceler içinde, şu mübarek Ramazan-ı Şerif içinde, Zat-ı Nübüvvetine, Ruh-u Muazzezine fatihaların hâsıl edeceği sevaptan daha aziz bir sevap olarak sana takdim etmek istiyoruz. Ve bununla seni davet ediyoruz. Kabul buyurursan bunu sana bir davetçi olarak gönderiyoruz. Medineli'lerin seni davet ettiği gibi seni yurdumuza davet ediyoruz. "Ne zaman geleceksin?" diyoruz. Canımız dudağımıza geldi. Gayri artık dayanamayacağız. Sensiz olan bir dünyayı da istemiyoruz.
Sen bir sultansın. Sultana sultanlık, dilenciye dilencilik yakışır. Bağlı ellerimizi çözüp dağılmış kâkülümüzü okşayıver, toz toprak içinde kalmış zülüflerimize mübarek elini gezdiriver. Gayba doğru uzanan ellerimizle Akabe'dekiler gibi elini sıkmak istiyoruz. Ya Resûlallah, elini uzat, elimizi sık. Anadolunun yağız delikanlısı sana Medine'nin Ensarı gibi el uzatacaktır. Başımızı okşa, kırık kalplerimizin kırıklığını gideriver. Sütü birkaç defa döktük, birkaç defa kusur işledik. Fakat vallahi hane-i Nübüvveti'nden dışarı çıkmadık. Vallahi senden ayrılmadık. Vallahi Kur'an'a karşı inkar vaziyetine girmedik.
Ya Resûlallah, Ali'lerin, Ebubekir'lerin, Osman'ların çektiği zimamı, Türk'ün eline veriver. Türküyle, Kürdüyle, Çerkeziyle, Boşnağıyla, Arnavuduyla bir Anadolu milleti göğüslerini gerip senin için dayandılar Ya Resûlallah! Mescidlerini koruyup minareler yaptılar, her şeye rağmen günde beş defa "Muhammedür Resulullah" dediler ve bunu demeye azmettiler Ya Resûlallah!
Ve bugün yaptıkları herşeyi şart-ı âdi olarak vesilen ve vasıtanla dergâh- nezd-i ahadiyete takdim etmek istiyoruz. Huzur-u rabbülâleminde "Bunlar da bendendir" der misin Yâ Resûlallah! Bizleri Havz-ı Kevser'in başından kovulanlar içinde kovulma zilletine maruz kalmaktan masun ve mahfuz eyle Yâ İlâhe'l-âlemin! Bizlere şefaat elini uzat, elimizden tutup evc-i kemali insaniyete çıkar Yâ Resûlalllah!
Yâ ilâhe'l-âlemin ve Yâ Ekrame'l-Ekramîn! Seyyidimiz ve pişdârımız; Rehnümamız ve rehberimiz; Muktedây-ı kül ve rehber-i ekmelimiz olan Hazret-i Muhammed aleyhi's-salatü ve's-selama dehalet ederek dergâh- nezd-i ahadiyetine girmek istiyoruz. Kirli yüzlerimizle doğrudan doğruya sana müracaatı sû-i edeb saydık. Habîb-i edibin vesâyâsı altına girmek istedik. Gönlümüzü evvela ona teslim edelim dedik. Ve sonra da onun gölgesi altında Senin huzuruna çıkalım. Bir kıtmir gibi bacakları arasında dolaşalım, sadakatimizi izhar edelim. O da yüzümüze baksın. Ellerini yüceler yücesi Sana kaldırsın. Desin ki "Bunlar da bendendir Yâ İlahe'l-âlemin. Bu lütfu bizden esirgeme yâ Rabbi!
Sana sadık olmaya söz veriyoruz; gecemizi gündüz eyle Ya Rabbi. Kışımızı bahar eyle yâ Rabbi! Neslimize can ve dirilik ihsan eyle Ya Rabbi! Bükük belimizi doğrult Ya Rabbi! Kaddimize istikamet, dizlerimize derman ihsan eyle Ya Rabbi! Bu gece Kadir gecesi Ya Rabbi! Senin kadrini bilenlerin, kadir bilenlerin, kadrini bilip kadirşinaslık içinde huzuruna gelenlerin gecesi Yâ Rabbi!
Rezonans olmak için, münasebet kurmak için bütün şartlar hazırdır Yâ Rabbi! Sen kendin ta'lim, tebliğ buyuruyorsun. Ya Rabbi, Yâ Allah dendiği zaman Sen "Lebbeyk" kulum diyorsun. Bu bişareti bize veriyorsun. Gönlümüzü sevince gark ediyorsun. Avazımız çıktığı kadar, benim boğuk ve kesik sesimle değil, şu cemaat içinde samimi sesler hürmetine Sana Yâ Rabbi , Yâ Allah diyoruz. Yâ Hayy-ü Yâ Kayyûm diyoruz. "Lebbek" de Yâ Rabbi! İmdadımıza yetiş Yâ Rabbi! Evc-i kemal-i insaniyete bizleri i'lâ eyle Yâ Rabbi! Dik gezmişleri, iki büklüm gezmekten halâs eyle Yâ Rabbi! At üstünde senin adını taşımışları yerde sürünür olmaktan halas eyle yâ Rabbi!
Dualarımızı dergah-ı Zat-ı uluhiyyetinde birini bin eyle ya Rabbi! Bir dileğimizde bin lütufta bulun ya Rabbi! Bir arpa boyu hizmetiyle senin yoluna hizmet edenleri azîz ve şerif eyle ya Rabbi! Topyekün vatanımızı da güldür ya Rabbi!
Ya İlâhe'l-âlemin veya Ekrame'l-ekremîn! Ellerimizi bir ızdırar ve mecburiyetle kapına doğru açıyorum. Başka yerlere gitsek, başka vadilerde dolaşsak, cürme, günaha saplansak ve sokakların çirkefine karışsak bile Sen biliyorsun Ya Rabbi, vallahi biz başkasına secde etmedik, billahi başkası karşısında bel bükmedik, tallahi başkasının kapısına gitmedik. İşte bu kadarcık sadakatimizle yeniden ahd ü peymanda bulunarak huzuruna geldik. Bizi burada boş çevirmeyip aziz ve payidar eyle Ya Rabbi. Affımızı ihsan edip bizleri kıyamete kadar Kur'ana hadim eyle Ya Rabbi.
Mescitlerimizde Kur'an okunuyor, minarelerimizden dinin temeli ezanlar yükseliyor; ve biz mabetlerimizde, mescitlerimizde bülbülü hoş eda nağmeler dinlemeye erdik, Sen bu nağmeleri kesip bizi inkisara itme Ya Rabbi. Hazreti Muhammedi güldüren, Kur'an'ın manasını güldüren, eslâfı, ervahı, eşbahı güldüren bu manzarayı makûs edip bütün bu gülenleri ağlatma Ya Rabbi.
Ya Rabbi dokuz asır tevhide bayraktarlık yapmış bir milletin torunları olarak biz o havaya alıştık; Senin adını omzumuzda taşımaya, âfaktan âfâka serhad türküleri söyleyerek gezmeye, kaleleri aşmaya, cihana muvazene getirmeye, insanlık için muvazene unsuru olmaya alıştık Ya Rabbi. Sen bizi buna davet ettin, "sizi ifrat ve tefritin ortasında ümmet-i vasat yaptım" dedin. Böyle olmaya çalıştık, böyle olmak için mahrumiyetlere katlandık ama Senin rızanı kazanacağımız ümidinden asla dûr olmadık.
Bir gün biz mezarlarımızda yatarken, elinde bir demet gülle başımızda fatiha okumak için gelen neslimizin güldüğünü, onların o dırahşan çehrelerindeki tebessümlerini bize göstereceğini ümit ettik. Mezarımızın başlarında Allah diyenleri, minarelerimizde Allah diyenleri, mescitlerimizde Allah diyenleri bize göstereceğini ümit ettik. Ümit ettiysek de bunu Sen "ümitsizliğe düşmeyin" dediğin için yaptık. Şimdi bizi bir noktaya getirdin; semamızın gözünü yaşlarla doldurdun, semalar üzerimize ağlamaya başladı.. zemin şak şak olup rüşeymler çıkardı.. Ama etrafta muhalif rüzgârlar esmeye, dış mihraklar içimize düşmanlık atmaya başladı. Sen bu noktada bizim korktuklarımızdan bizi masûn ve mahfuz eyle Ya Rabbi.
Yâ Hafiyye'l-altâf. Neccinâ mimmâ nehâf, Ey lütufları gizli olan Allah, Ey keremleri gizli ve umman olan Allah! Bizleri korktuklarımızdan halâs eyle, şu ana kadar lütfedip bağışlayıp gedaya sultanlık mülkü sayılan bu lütufları bize ihsan ettikten sonra, bunları payimal eyleme. Bunları devamlı ve sürekli kılarak, bizleri bunlarla serfiraz eyle Ya Rabbi. Ey Yüceler Yücesi Sultanımız! Şu anda ellerimi açmış cemaatinin hissiyatını onlar namına Sana takdim ediyorum. Benim günahkâr sesime, günah dolu ifadelerime değil, şu Allah diyen seslerin duruluğuna, heyecandan çatlamak üzere olan gönüllere bak Ya Rabbi. Bunların ötesinde, bizim Seninle olan alakamıza, Sana karşı olan sevgimize değil, Senin sevdiğin kullarına olan alakan ve sevgin hürmetine bizleri mağfiret ve merhamet eyle, bizi kendine kul kabul eyle Ya Rabbi.
Kur'an'ın kalbimizde ma'kes bulmasını kolaylaştır, hizmetlerimizi de makbul eyle Ya Rabbi. Şu başlattığın aşkı söndürme, içimizde olduğu gibi dışımıza da tezahürünü lütfeyle.. Halkımız içinde öyle mütecelli olmaya muvaffak eyle Ya Rabbi. Bizi bir daha beraatımızı almak ve içimizi inşirahla doldurmak için huzuruna geldiğimiz gün çok daha değişik ve başka şekilde gelmek şerefiyle şerefyâb eyle Ya Rabbi. Ey rahmeti gazabının önünde bulunan, kullarının tevbelerini kabul buyuran ve dua dua yalvaranların nidalarına icabet eden Yüce Rabbimiz! Amellerimizdeki eksikliklere ve sözlerimizdeki kırık-döküklüğe değil, hakkındaki hüsn-ü zannımıza ve rahmetine bağladığımız recâmıza göre muamele et ve bizim dualarımıza da icabet buyur; bizi haybet ve hüsrana uğratma!
Ey biricik Koruyanımız! Dinimize ve dünyaya müteallik bütün işlerimizde insî ve cinnî şeytanların, durmadan kötülüğü emredip duran nefs-i emmarenin vereceği zararlardan, inanan kullarına karşı kalbleri kin ve nefret duygularıyla dopdolu düşmanların saldırgan davranışlarından bizi muhafaza et. Onların tuzaklarından, komplolarından bizi ve gönlünü Senin dinine vermiş bütün inananları himaye eyle.
Ey Allahım'ız! Bize düşmanlık yapanlara karşı Sen bizim muînimiz ol.. Haddini aşıp hukukumuza saldıran mütecavizlerin şerlerini üzerimizden defet. Aleyhimizde fitne ateşini körükleyenlerin ocaklarını söndür. Ey şefkati ve merhameti varlığı bütünüyle kucaklamış Rabbimiz! Hakkında beslediğimiz hüsn ü zanda bizi tasdik et.. et de, biz çaresiz kullarını her türlü endişe, gam, üzüntü, keder ve sıkıntıdan halâs eyle! Efendimiz Hazreti Muhammed'e, aile fertlerine ve bütün ashabına salât u selam ederek bunları Senden dileniyoruz, Rabbimiz...
Her zaman engin lütuflarıyla, buhranlı zaman dilimlerinin peşinden de aydınlardan daha aydınlık bayram günlerini yaratan Rabb'imize, ağaçların yaprakları, denizlerin dalgaları ve yağmurların damlaları adedince hamd ve şükür; hürmetine kâinatın yaratıldığı, sünnetine bütün varlığın hayran kaldığı Efendimiz'e, insanlık âleminin yüz akları olan âline ve ashabına da sonsuz salât ü selamlar ediyor, günlerin nevbahara döneceği demlerin heyecanıyla ümitle bekliyoruz.

Kaynak;
  1. http://gulefendim.blogspot.com
< >