CİHAD
Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez. (2/190)
Onları, bulduğunuz yerde öldürün ve sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, öldürmekten beterdir. Onlar, size karşı savaşıncaya kadar siz, Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa; siz de onlarla savaşın. Kafirlerin cezası işte böyledir. (2/191)
Haram ay haram aya karşılıktır; hürmetler (de) karşılıklıdır. Öyleyse kim size saldırırsa onun saldırdığı gibi siz de ona saldırın. Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki Allah muhakkak ki korkup-sakınanlarla beraberdir. (2/194)
Savaş hoşunuza gitmediği halde üzerinize yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için hayırlıdır ve olur ki sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz. (2/216)
Şüphesiz iman edenler hicret edenler ve Allah yolunda cihad edenler; işte onlar Allah'ın rahmetini umabilirler. Allah bağışlayandır esirgeyendir. (2/218)
Musa'dan sonra İsrailoğullarının önde gelenlerini görmedin mi? Hani peygamberlerinden birine: "Bize bir melik gönder de Allah yolunda savaşalım" demişlerdi O: "Ya üzerinize savaş yazıldığı halde savaşmayacak olursanız?" demişti. "Bize ne oluyor ki Allah yolunda savaşmayalım? Ki biz yurdumuzdan çıkarıldık ve çocuklarımızdan (uzaklaştırıldık.)" demişlerdi. Ama onlara savaş yazıldığı (öngörüldüğü) zaman az bir kısmı hariç yüz çevirdiler. Allah zalimleri bilir. (2/246)
Yoksa Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız? (3/142)
Andolsun ki siz, ölümle yüzyüze gelmezden önce onu temenni ederdiniz. İşte şimdi onu karşınızda gördünüz. (3/143)
Andolsun eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz Allah'tan olan bir bağışlanma ve rahmet, onların bütün toplamakta olduklarından daha hayırlıdır. (3/157)
Nitekim Rableri onlara (dualarını kabul ederek) cevab verdi: "Şüphesiz Ben erkek olsun kadın olsun sizden bir işte bulunanın işini boşa çıkarmam. Sizin kiminiz kiminizdendir. İşte hicret edenlerin yurtlarından sürülüp-çıkarılanların ve yolumda işkence görenlerin çarpışıp öldürülenlerin mutlaka kötülüklerini örteceğim ve onları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. (Bu) Allah katından bir karşılık (sevap)tır. (O) Allah karşılığın (sevabın) en güzeli O'nun katındadır." (3/195)
Ey iman edenler sabredin ve sabırda yarışın (sınırlarda) nöbetleşin. Allah'tan korkun. Umulur ki kurtulursunuz. (3/200)
Ey iman edenler (düşmanlarınıza karşı) tedbirinizi alın da savaşa bölük bölük çıkın ya da topluca çıkın. (4/71)
İçinizden bazıları vardır ki (cihad konusunda) pek ağırdan alırlar. Eğer size bir felâket erişirse: "Allah bana lütfetti de onlarla beraber bulunmadım" der. (4/72)
Öyleyse dünya hayatına karşılık ahireti satın alanlar Allah yolunda savaşsınlar; kim Allah yolunda savaşırken öldürülür ya da galip gelirse ona büyük bir ecir vereceğiz. (4/74)
Size ne oluyor ki Allah yolunda ve: "Rabbimiz bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar bize katından bir veli (koruyucu sahib) gönder bize katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz? (4/75)
İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkar edenler ise tağut yolunda savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır. (4/76)
Kendilerine; "Elinizi (savaştan) çekin namazı kılın zekatı verin" denenleri görmedin mi? Oysa savaş üzerlerine yazıldığında onlardan bir grup insanlardan Allah'tan korkar gibi- hatta daha da şiddetli bir korkuyla- korkuya kapılıyorlar ve: "Rabbimiz ne diye savaşı üzerimize yazdın bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?" dediler. De ki: "Dünyanın metaı azdır ahiret ise muttakiler için daha hayırlıdır ve siz ‘bir hurma çekirdeğindeki ip-ince bir iplik kadar' bile haksızlığa uğratılmayacaksİnız." (4/77)
Artık sen Allah yolunda savaş kendinden başkasıyla yükümlü tutulmayacaksın. Mü'minleri hazırlayıp-teşvik et. Umulur ki Allah küfredenlerin ağır-baskılarını geri püskürtür. Allah ‘kahredici baskısıyla' daha zorlu acı sonuçlandırmasıyla da daha zorludur. (4/84)
Onlar kendilerinin inkâra sapmaları gibi sizin de inkâra sapmanızı istediler. Böylelikle bir olacaktınız. Öyleyse Allah yolunda hicret edinceye kadar onlardan veliler (dostlar) edinmeyin. Şayet yine yüz çevirirlerse artık onları tutun ve her nerede ele geçirirseniz öldürün. Onlardan ne bir veli (dost) edinin ne de bir yardımcı. (4/89)
Mü'minlerden özür olmaksızın oturanlar ile Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler eşit değildir. Allah mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri oturanlara göre derece olarak üstün kılmıştır. Tümüne güzelliği (cenneti) va'detmiştir; ancak Allah cihad edenleri oturanlara göre büyük bir ecirle üstün kılmıştır. (4/95)
Kendinden dereceler, bağışlama ve rahmet vermiştir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir. (4/96)
Yeryüzünde adım attığınızda (yolculuğa ya da savaşa çıktığınızda) kafirlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz kafirler sizin apaçık düşmanlarınızdır. (4/101)
İçlerinde olup onlara namazı kıldırdığında onlardan bir grup seninle birlikte dursun ve silahlarını (yanlarına) alsın; böylece onlar secde ettiklerinde arkalarınızda olsunlar. Namazlarını kılmayan diğer grup gelip seninle namaz kılsınlar onlar da ‘korunma araçlarını' ve silahlarını alsınlar. Küfredenler size apansız bir baskın yapabilmek için sizin silahlarınızdan ve emtianız (erzak ve mühimmatınız)dan ayrılmış olmanızı isterler. Yağmur dolayısıyla bir güçlüğünüz varsa veya hastaysanız silahlarınızı bırakmanızda size bir sorumluluk yoktur. Korunma tedbirlerinizi alın. Şüphesiz Allah kafirler için aşağılatıcı bir azab hazırlamıştır. (4/102)
(Düşmanınız olan) Topluluğu aramakta gevşeklik göstermeyin. Siz acı çekiyorsanız şüphesiz onlar da sizin acı çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz onların umud etmediklerini Allah'tan umuyorsunuz. Allah bilendir hüküm ve hikmet sahibidir. (4/104)
Ey iman edenler! Allah'tan korkun. O'na yaklaşmaya yol arayın ve yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz. (5/35)
Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse (bilsin ki) Allah, sevdiği ve kendisini seven müminlere karşı alçak gönüllü (şefkatli), kâfirlere karşı onurlu ve zorlu bir toplum getirecektir. (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar (hiçbir kimsenin kınamasına aldırmazlar). Bu, Allah'ın, dilediğine verdiği lütfudur. Allah'ın lütfu ve ilmi geniştir. (5/54)
(Onların bu hali,) müminlerden bir gurup kesinlikle istemediği halde, Rabbinin seni evinden hak uğruna çıkardığı (zamanki halleri) gibidir. (8/5)
Hak ortaya çıktıktan sonra sanki gözleri göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi (cihad hususunda) seninle tartışıyorlardı. (8/6)
Hatırlayın ki, Allah size, iki taifeden (kervan veya Kureyş ordusundan) birinin sizin olduğunu vadediyordu; siz de kuvvetsiz olanın (kervanın) sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah, sözleriyle hakkı gerçekleştirmek ve (Kureyş ordusunu yok ederek) kâfirlerin ardını kesmek istiyordu. (8/7)
(Bunlar,) günahkârlar istemese de hakkı gerçekleştirmek ve bâtılı ortadan kaldırmak içindi. (8/8)
Ey iman edenler, toplu olarak kâfirlerle karşılaştığınız zaman onlara arka çevirmeyin (savaştan kaçmayın). (8/15)
Kim onlara böyle bir günde -yine savaşmak için bir yana çekilen ya da bir başka bölüğe katılmak için yer tutanın dışında- arkasını çevirirse, gerçekten o Allah'tan bir gazaba uğramıştır ve onun barınma yeri cehennemdir. Ne kötü bir yataktır o. (8/16)
Fitne kalmayıncaya ve dinin hepsi Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçecek olurlarsa şüphesiz Allah yaptıklarını görendir. (8/39)
Hatırlayın ki, (Bedir savaşında) siz vâdinin yakın kenarında (Medine tarafında) idiniz, onlar da uzak kenarında (Mekke tarafında) idiler. Kervan da sizden daha aşağıda (deniz sahilinde) idi. Eğer (savaş için) sözleşmiş olsaydınız, sözleştiğiniz vakit hususunda ihtilâfa düşerdiniz. Fakat Allah, gerekli olan emri yerine getirmesi, helâk olanın açık bir delille (gözüyle gördükten sonra) helâk olması, yaşayanın da açık bir delille yaşaması için (böyle yaptı). Çünkü Allah hakkıyla işitendir, bilendir. (8/42)
Hatırla ki, Allah, uykunda sana onları az gösterdi. Eğer onları sana çok gösterseydi, elbette çekinecek ve bu iş hakkında münakaşaya girişecektiniz. Fakat Allah (sizi bundan) kurtardı. Şüphesiz O, kalplerin özünü bilir. (8/43)
Allah, olacak bir işi yerine getirmek için (savaş alanında) karşılaştığınız zaman onları sizin gözlerinizde az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu. Bütün işler Allah'a döner. (8/44)
Ey iman edenler bir toplulukla karşı karşıya geldiğiniz zaman dayanıklık gösterin ve Allah'ı çokca zikredin. Ki kurtuluş (felah) bulasınız. (8/45)
Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla Allah'ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah'ın bildiği diğer (düşmanları) korkutup-caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz size ‘eksiksiz olarak ödenir' ve siz haksızlığa uğratılmazsınız. (8/60)
Ey Peygamber mü'minleri savaşa karşı hazırlayıp-teşvik et. Eğer içinizde sabreden yirmi (kişi) bulunursa iki yüz (kişiyi) mağlub edebilirler. Ve eğer içinizden yüz (sabırlı kişi) bulunursa kâfirlerden binini yener. Çünkü onlar (gerçeği) kavramayan bir topluluktur. (8/65)
Şimdi Allah sizden (yükünüzü) hafifletti ve sizde bir za'f olduğunu bildi. Sizden yüz sabırlı (kişi) bulunursa (onların) iki yüzünü bozguna uğratır; eğer sizden bin (kişi) olursa Allah'ın izniyle (onların) iki binini yener. Allah sabredenlerle beraberdir. (8/66)
hiçbir peygambere yeryüzünde kesin bir zafer kazanıncaya kadar esir alması yakışmaz. Siz dünyanın geçici yararını istiyorsunuz. Oysa Allah (size) ahireti istemektedir. Allah üstün ve güçlüdür hüküm ve hikmet sahibidir. (8/67)
İman edip de hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp yardım edenler var ya, işte onların bir kısmı diğer bir kısmının dostlarıdır. İman edip de hicret etmeyenlere gelince, onlar hicret edinceye kadar size onların mirasından hiçbir pay yoktur. Eğer onlar din hususunda sizden yardım isterlerse, sizinle aralarında sözleşme bulunan bir kavim aleyhine olmaksızın (o müslümanlara) yardım etmek üzerinize borçtur. Allah yapacaklarınızı hakkıyla görmektedir. (8/72)
Kâfir olanlar da birbirlerinin yardımcılarıdır. Eğer siz onu (Allah'ın emirlerini) yerine getirmezseniz yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat olur. (8/73)
İman edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler, (muhacirleri) barındıran ve yardım edenler var ya, işte gerçek müminler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır. (8/74)
Sonradan iman eden ve hicret edip de sizinle beraber cihad edenler de sizdendir. Allah'ın kitabına göre yakın akrabalar birbirlerine (vâris olmağa) daha uygundur. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir. (8/75)
Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayın, onları hapsedin ve onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı dosdoğru kılar, zekâtı da verirlerse artık yollarını serbest bırakın. Allah yarlığayan, esirgeyendir. (9/5)
(Ey müminler!) verdikleri sözü bozan, Peygamber'i (yurdundan) çıkarmaya kalkışan ve ilk önce size karşı savaşa başlamış olan bir kavme karşı savaşmayacak mısınız; yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer (gerçek) müminler iseniz, bilin ki, Allah, kendisinden korkmanıza daha lâyıktır. (9/13)
Onlarla çarpışınız. Allah onları sizin ellerinizle azablandırsın hor ve aşağılık kılsın ve onlara karşı size zafer versin mü'minler topluluğunun göğsünü şifaya kavuştursun. (9/14)
Ve onların (müminlerin) kalplerinden öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah bilendir, hikmet sahibidir. (9/15)
Yoksa siz içinizden cihad edenleri ve Allah'tan ve Resûlü'nden ve mü'minlerden başka sır-dostu edinmeyenleri Allah ‘bilip (ortaya) çıkarmadan' bırakılıvereceğinizi mi sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (9/16)
Hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram'ı onarmayı Allah'a ve ahiret gününe iman eden ve Allah yolunda cihad edenin (yaptıkları) gibi mi saydınız? (Bunlar) Allah katında bir olmazlar. Allah zulmeden bir topluluğa hidayet vermez. (9/19)
İman edenler hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerin Allah katında büyük dereceleri vardır. İşte ‘kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır. (9/20)
Rableri onlara, tarafından bir rahmet ve hoşnutluk ile, kendileri için, içinde tükenmez nimetler bulunan cennetler müjdeler. (9/21)
Onlar orada ebedî kalacaklardır. Şüphesiz ki Allah katında büyük mükâfat vardır. (9/22)
De ki: "Eğer babalarınız çocuklarınız kardeşleriniz eşleriniz aşiretiniz kazandığınız mallar az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler sizlere Allah'tan O'nun Resûlü'nden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah fasıklar topluluğuna hidayet vermez." (9/24)
Andolsun Allah birçok yerlerde ve Huneyn gününde size yardım etti. Hani çok sayıda oluşunuz sizi böbürlendirip-gururlandırmıştı fakat size bir şey de sağlayamamıştı. Yer ise bütün genişliğine rağmen size dar gelmişti sonra arkanıza dönüp gerisin geri gitmiştiniz. (9/25)
(Bundan) Sonra Allah elçisi ile mü'minlerin üzerine ‘güven duygusu ve huzur' indirdi sizin görmediğiniz orduları indirdi ve inkâr edenleri azablandırdı. Bu inkârcıların cezasıdır. (9/26)
Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan Allah'ın ve Resûlü'nün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini (İslam'ı) din edinmeyenlerle küçük düşürülüp cizyeyi kendi elleriyle verinceye kadar savaşın. (9/29)
Gökleri ve yeri yarattığı günde Allah'ın yazısına göre Allah katında ayların sayısı on iki olup, bunlardan dördü haram aylarıdır. İşte bu doğru hesaptır. O aylar içinde (Allah'ın koyduğu yasağı çiğneyerek) kendinize zulmetmeyin ve müşrikler nasıl sizinle topyekün savaşıyorlarsa siz de onlara karşı topyekün savaşın ve bilin ki Allah (kötülükten) sakınanlarla beraberdir. (9/36)
Ey iman edenler ne oldu ki size Allah yolunda savaşa kuşanın denildiği zaman yer(iniz)de ağırlaşıp kaldınız? Ahiretten (cayıp) dünya hayatına mı razı oldunuz? Ama ahirettekine (göre) bu dünya hayatının yararı pek azdır. (9/38)
Eğer savaşa kuşanıp-çıkmazsanız O sizi pek acı bir azabla azablandıracak ve yerinize bir başka topluluğu getirip değiştirecektir. Siz O'na hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Allah herşeye güç yetirendir. (9/39)
Hafif ve ağır savaşa kuşanıp çıkın ve Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad edin. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. (9/41)
Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama zorluk onlara uzak geldi. "Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte (savaşa) çıkardık." diye sana Allah adına yemin edecekler. Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor. (9/42)
Eğer (savaşa) çıkmak isteselerdi herhalde ona bir hazırlık yaparlardı. Ancak Allah (savaşa) gönderilmelerini çirkin gördü de ayaklarını doladı ve; "(Onlara) Siz de oturanlarla birlikte oturun" denildi. (9/46)
Sizinle birlikte çıksalardı size ‘kötülük ve zarardan' başka bir şey ilave etmez ve aranıza mutlaka fitne sokmak üzere içinizde çaba yürütürlerdi. İçinizde onlara ‘haber taşıyanlar' vardır. Allah zulmedenleri bilir. (9/47)
Onlardan öylesi de var ki: "Bana izin ver, beni fitneye düşürme" der. Bilesiniz ki onlar zaten fitneye düşmüşlerdir. Cehennem, kâfirleri mutlaka kuşatacaktır. (9/49)
"Allah'a inanın, Resûlü ile beraber cihad edin" diye bir sûre indirildiği zaman, onlardan servet sahibi olanlar, senden izin istediler ve: Bizi bırak (evlerinde) oturanlarla beraber olalım, dediler. (9/86)
Fakat Peygamber ve onunla beraber inananlar, mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler. İşte bütün hayırlar onlarındır ve onlar kurtuluşa erenlerin kendileridir. (9/88)
Allah, onlara içinde ebedî kalacakları ve zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kazanç budur. (9/89)
Sorumluluk ancak, zengin oldukları halde senden izin isteyenleredir. Çünkü onlar geri kalan kadınlarla beraber olmaya râzı oldular. Allah da onların kalplerini mühürledi, artık onlar (neyin doğru olduğunu) bilmezler. (9/93)
Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah'tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O'nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kazançtır. (9/111)
Allah onları, yapmakta olduklarının en güzeli ile mükâfatlandırmak için küçük büyük yaptıkları her masraf, geçtikleri her vâdi mutlaka onların lehine yazılır. (9/121)
Ey iman edenler! Kâfirlerden yakınınızda olanlara karşı savaşın ve onlar (savaş anında) sizde bir sertlik bulsunlar. Bilin ki, Allah sakınanlarla beraberdir. (9/123)
Kendilerine zulmedilmesi dolayısıyla onlara karşı savaş açılana (mü'minlere savaşma) izni verildi. Şüphesiz Allah onlara yardım etmeye güç yetirendir. (22/39)
Onlar yalnızca; "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı haksız yere yurtlarından sürgün edilip çıkarıldılar. Eğer Allah'ın insanların kimini kimiyle defetmesi (yenilgiye uğratması) olmasaydı manastırlar kiliseler havralar ve içinde Allah'ın isminin çokça anıldığı mescidler muhakkak yıkılır giderdi. Allah kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah güçlü olandır aziz olandır. (22/40)
Allah adına gerektiği gibi cihad edin. O sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir atanız İbrahim'in dini(nde olduğu gibi). O (Allah) bundan daha önce de bunda (Kur'an'da) da sizi Müslümanlar olarak isimlendirdi; elçi sizin üzerinize şahid olsun siz de insanlar üzerine şahidler olasınız diye. Artık dosdoğru namazı kılın zekatı verin ve Allah'a sarılın sizin Mevlanız O'dur. İşte ne güzel mevla ve ne güzel yardımcı. (22/78)
(Fakat evrensel uyarıcılık görevini sana verdik..) O halde, kâfirlere boyun eğme ve bununla (Kur'an ile) onlara karşı olanca gücünle büyük bir savaş ver! (25/52)
Cihad eden, ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlerden müstağnîdir. (O'nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur). (29/6)
Bizim uğrumuzda cihad edenlere şüphesiz yollarımızı gösteririz. Gerçekten Allah ihsan edenlerle beraberdir. (29/69)
Öyleyse inkâr edenlerle (savaş sırasında) karşı karşıya geldiğiniz zaman hemen boyunlarını vurun; sonunda onları ‘iyice bozguna uğratıp zafer kazanınca da' artık (esirler için) bağı sımsıkı tutun. Bundan sonra ya bir lütuf olarak (onları bırakın) veya bir fidye (karşılığı salıverin). Öyle ki savaş ağırlıklarını bıraksın (sona ersin). İşte böyle; eğer Allah dilemiş olsaydı elbette onlardan intikam alırdı. Ancak (savaş) sizleri birbirinizle denemesi içindir. Allah yolunda öldürülenlerin ise; kesin olarak (Allah) amellerini giderip-boşa çıkarmaz. (47/4)
Ey iman edenler eğer siz Allah'a (Allah adına İslama ve Müslümanlara) yardım ederseniz O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır. (47/7)
İman edenler derler ki: "(Savaş izni için) Bir sûre indirilmeli değil miydi?" Fakat içinde savaş (kıtal) zikri geçen muhkem bir sure indirildiği zaman kalplerinde hastalık olanların üzerine ölüm baygınlığı çökmüş olanların bakışı gibi sana baktıklarını gördün. Oysa onlara evla (olan): (47/20)
Andolsun ki içinizden cihad edenlerle sabredenleri belirleyinceye ve haberlerinizi açıklayıncaya kadar sizi imtihan edeceğiz. (47/31)
Öyleyse siz üstün (bir durumda) iken barışa çağırmak suretiyle gevşekliğe düşmeyin. Allah sizinle beraberdir; O sizin amellerinizi asla eksiltmez. (47/35)
Bedevilerden geride bırakılanlara de ki: "Siz yakında zorlu savaşçı olan bir kavme çağrılacaksınız; onlarla (ya) savaşırsınız ya da (onlar) Müslüman olurlar. Bu durumda eğer itaat ederseniz Allah size güzel bir ecir verir; eğer bundan önce sırt çevirdiğiniz gibi (yine) sırt çevirirseniz sizi acı bir azab ile azablandırır." (48/16)
Kör olana güçlük (sorumluluk) yoktur topal olana güçlük yoktur hasta olana da güçlük yoktur. Kim Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederse (Allah) onu altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de sırt çevirirse onu acı bir azab ile azablandırır. (48/17)
Kafir olanlar sizinle savaşmış olsalardı arkalarını dönüp kaçarlardı; sonra ne bir veli (koruyucu dost) ne bir yardımcı bulamazlardı. (48/22)
Ki onlar inkâr ettiler sizi Mescid-i Haram'dan ve durdurulmakta (bekletilmekte) olan hediyeleri (kurbanları) yerlerine varmaktan alıkoydular. Eğer kendilerini bilmediğiniz mü'min erkekler ve mü'min kadınları bilgisizlik dolayısıyla darmadağın edip de bu yüzden size ‘dayanılmaz bir sıkıntı' dokunmayacak olsaydı (o zaman durum farklı olurdu. Durumunun böyle olması) Allah'ın dilediğini rahmetine sokması içindir. Eğer (karışık yaşayan mü'minler) seçilip ayrılmış olsalardı muhakkak içlerinden inkâr edenleri acı bir azab ile azablandırırdık. (48/25)
Mü'minlerden iki topluluk çarpışacak olursa aralarını bulup-düzeltin. Şayet biri diğerine tecavüzde bulunacak olursa artık tecavüzde bulunanla Allah'ın emrine dönünceye kadar savaşın; eğer sonunda (Allah'ın emrini kabul edip) dönerse bu durumda adaletle aralarını bulun ve (her konuda) adil davranın. Şüphesiz Allah adil olanları sever. (49/9)
Allah sizinle din konusunda savaşmayan sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah adalet yapanları sever. (60/8)
Allah ancak din konusunda sizinle savaşanları sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır. Kim onları dost edinirse artık onlar zalimlerin ta kendileridir. (60/9)
Ve eğer eşlerinizden (kafirlere kaçmalarından dolayı) herhangi bir şey kafirlere geçer böylece siz de (savaşta onları yenip) ganimete kavuşursanız eşleri (kaçıp) gidenlere (mehir olarak) harcama yaptıklarının bir mislini verin. Kendisine iman ettiğiniz Allah'tan sakının. (60/11)
Şüphesiz Allah kendi yolunda sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever. (61/4)
Ey iman edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi? (61/10)
Allah'a ve O'nun Resulü'ne iman edersiniz mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Bu sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz. (61/11)
İşte bu takdirde O, sizin günahlarınızı bağışlar, sizi zemininden ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur. (61/12)
Seveceğiniz başka bir şey daha var: Allah'tan yardım ve yakın bir fetih. Müminleri (bunlarla) müjdele. (61/13)
Ey Peygamber kafirlere ve münafıklara karşı cihad et ve onlara karşı ‘sert ve caydırıcı' davran. Onların barınma yeri cehennemdir. Ne kötü bir dönüş yeridir o. (66/9)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder