Sinek ve Rüzgârın Hali
Bir sivrisinek Hz. Süleyman'a geldi ve:
- Ey adalet ülkesinin sahibi! Ey kuşlardan balıklara kadar herkese sözü geçen! Sen bize de medet kıl. Zira öyle bir zulme uğradık ki ne çölden ne gül bahçesinden nasibimiz var. Adaletinle bizi bu dertten kurtar, diye yalvardı. Hz. Süleyman şaşırdı:
- Allah Allah! Bizim zamanımızda böyle bir zalim bulunsun hayret. Zira nur gelince karanlık kaybolur, adalet gelince de zulüm. Söyle bakalım kimin zulmünden şikâyet ediyorsun.
- Şikâyetim rüzgârdandır. Zira ondan bize bir an bile rahat yok!
- Peki ama adaletin gereği iki davalıyı birlikte dinlemektir. Çünkü hasımlardan ikisi de olmadıkça gerçek tecelli etmez. Hadi şimdi git ve hasmını buraya çağır!
- A sultanım! Hiç rüzgâr gibi güçlü bir hasım sineğin davetine uyar mı! O ancak senin emrine boyun eğer ve sen emredersen gelir... Bunun üzerine Hz. Süleyman rüzgâra seslendi ve:
- Ey saba! Sivrisinek senden davacı oldu, haydi gel de hesabını ver, dedi.
Rüzgar bir solukta koşup gelince zavallı sinek uzaklara doğru savrulup gitti.... Hz. Süleyman ardından seslendi:
- Hey! Daha davanı halletmeden nereye gidiyorsun.!
- A şahım, zaten şikâyet ettiğim husus da bu ya! O nereye gelse bana orada durma ihtimali yok. Nerede o varsa ben orada yokum... (3/177)
Mevlânâ Hakk'ın tecellisi karşısında kulun durumunu buna benzetiyor. O nurun tecellisi her şeyi yutar. Bu şirk bahsinde böyle olduğu gibi aşk bahsinde dahi böyledir. Mevlânâ ilahi aşka talip olanların durumu için şöyle diyor: "Hak aşkını dileyen iyi bir av yakalamak için aslanın peşine düşen bilgisize benzer. Av iyi ama hiç tavşan aslanı kucaklayabilir mi? Tavşan peşinde olduğu şeyin aslan olduğunu bilseydi böyle bir işe kalkışabilir miydi hiç!"
Demek ki Hakk'ın önünde tam bir yokluk ve mahviyet gerek. Orada ben demeye cevaz yok!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder