Pages

Search This Blog

18 Aralık 2010 Cumartesi

İrşatta usûl nedir?


Tebliğ ve irşatta insanları çok iyi tanımak ve onlara karşı münasebetlerimizi, muamelelerimizi çok iyi ayarlamak mecburiyetindeyiz. Yoksa kişiye namaz kıldırıp sevap kazandıralım derken -Allah muhafaza buyursun- onu günaha sokmuş oluruz.
Çok tecrübelerle sabit olmuştur ki, insanların üzerine aşırı derecede gitmeler çok defa reaksiyona sebebiyet vermekte, hatta böyle bir durum onları dinî hayattan kaçırmaktadır. Bu sebeple yakın ve uzak dairemize karşı ibadet ü taat aşk ve şevkini verme mevzuunda, aşırı derecede insanların üzerine gitmenin çok doğru olmadığı görülmüştür.
Fukaha, bir hadis-i şeriften istinbat ederek sekerat halinde olan bir kimseye kelime-i tevhidin zorlayarak söylettirilmesinin yanlış olduğu hükmüne varmıştır. Çünkü -Allah korusun- o kimse, içinde bulunduğu ruh haleti itibariyle "demiyorum" derse baş aşağı gidebilir ve çok defa son sözü de bu olabilir. Kişinin kalbinde bu kelime ve manaya karşı duyacağı nefretle buradan göç edip gitmesi büyük bir hüsran olur. Bunun yerine, adeta bir musiki edası ile ve tatlı bir üslupla onun yanında tehlilde bulunma (Lâ ilâhe illallah deme) daha matlup sayılabilir. Böylece ihtimal biz incitmeyecek ve rencide etmeyecek şekilde "Lâ ilâhe illallah" deriz ve onun içinde ümit tomurcuklarının neşv ü nema bulmasını temin etmiş oluruz. Şayet kişi, bundan da rahatsız oluyorsa üzerine hiç gitmemek daha uygun olur. Aksine, kalbinde bir saygı, sevgi ve muhabbet varsa o anlık ruh haleti içinde onu da kaybetmesi mümkündür.
Fukahanın bu konudaki istinbatını bütün hayata teşmil etmek mümkündür. Bu sebeple inanç konusunda da insanların üzerine doğrudan doğruya gitmemek, mümkünse onları değişik yaklaşımlarla yumuşatmak daha uygun olur. Yılanı delikten çıkarmanın da bir usûlü vardır. Eğer yılan, vücudunun bir kısmıyla girdiği deliğe tutunursa, tutup çekseniz de kopar da fakat geriye gelmez. Ancak salıverirseniz, o da yürümeye durur ve tam o esnada çekip çıkarırsınız. İğne vururken hekim hastanın kendisini sıkmamasını, gevşek durmasını ister. Aksi takdirde enjekte edilen ilaç içeri girmez. Bu sebepledir ki, evvela hastanın kendisini rahat bırakması temin edilir. Daha sonra da enjekte edilen ilaç rahatlıkla bünyeye zerk edilir.
Basit ve avamca misalle bir hususu daha arz etmek isterim: İrşad ve tebliğ, günümüzde en mühim meselelerden biridir. Ancak bu vazife mutlaka tekniğine göre yapılması lazımdır. Eğer camiye gelen insanlara hizmet etme metodu bilinebilseydi, şimdilerde çok daha güzel şeyler olabilirdi. Ne var ki biz, çok defa nefret ettirip insanları kendimizden kaçırmışızdır. Bir büyüğün ifadesiyle biz, acelece ve acemice müdahalelerle insanları etrafımızdan uzaklaştırdık. Eğer tatlılıkla bu işi yapsaydık halk, bir hâle gibi etrafımızda halka teşkil edecek ve bizi bir mürşit gibi dinleyecekti. Ama ille de olacaksınız diye üzerlerine üzerlerine gidince onlar da direndiler, kasıldılar ve reaksiyon göstermeye başladılar. Bu sebeple de, onlara çok fazla bir şey anlatamadık ve anlatma imkânını bulamadık.
Zannediyorum şu anda durumumuz da bundan farklı değil. Ne olur gelin, Allah rızası için bin türlü bela ve musibete katlanalım; katlanalım ki ilk mürşitlerin, hatta Anadolu'da Ahmet Yesevî'lerle başlayan ikinci dönem mürşitlerinin de yolu budur. Evet, ilk defa Anadolu dâhil olmak üzere Avrupa kapılarına kadar tıpkı sahabiler gibi dervişlerle başlayan o manevi akıncı harekâtıyla gidilmiştir. Onlar insanların içine girmesini bilmiş, hak ve hakikati anlatmış ve insani faziletlere tercüman olmuşlardır. Bugünün insanı da böyle olmalı, çok küçük meseleler karşısında hemen reaksiyon göstermemeli, hiddet ve şiddete kapılmamalı, dövene elsiz, sövene dilsiz ve gönülsüz hareket etmelidir ki müessir olabilsin.
İrşad ve Tebliğ Mülayemet İster
Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), Seyyidina Mus'ab İbn Ümeyr'i Medine-i Münevvere'ye gönderdiği zaman bir sene içinde Akabe'ye biat etmek üzere yetmiş fertle gelmişti. Bu, o zamana göre büyük bir muvaffakiyetti. Hz. Mus'ab o dönemde yirmi-yirmi beş yaşlarında ya vardı ya da yoktu. Ne var ki o, hiçbir zaman öfkelenmemiş, değişik hadiseler karşısında feverana kapılmamış ve bildiği yolda dosdoğru yürümüştü. Es'ad İbn Zürare, Mus'ab İbn Ümeyr'e "Öyle birini getireyim ki o, İslam'a girince halk gruplar halinde arkadan gelecektir." deyip, önce Sa'd İbn Muaz'ı, arkasından Useyd İbn Hudayr'ı, daha sonra da Sa'd İbn Ubade'yi getirmişti. Her gelen kişi, öfkeyle Hz. Mus'ab'a kılıcını çekerek gelmişti. Ama çok iradeli, soğukkanlı ve meseleleri çok iyi intikal ettirmesini bilen, güngörmüş ve pişmiş, daha doğrusu Allah Resûlü'nün rahle-i tedrisinden tam ders almış olan Hz. Mus'ab, onları dize getirmiş, yumuşatmış, Allah Resûlü'nün potasında eritmiş ve istediği şekle sokuvermişti.

Evet, irşat ve tebliğde yumuşaklık çok önemlidir. Cenab-ı Hak, Hz. Musa ve Hz. Harun'u (aleyhimüsselam) Firavun gibi ilahlık iddiasında bulunan birine gönderirken söz ve tavır itibariyle hoşgörülü davranarak yumuşak söz söylemelerini emretmişti. (Bkz: Tâhâ, 20/44) Böyle iyi bir muamele ve yumuşak takdim çok önemlidir. Ben bu mevzuda etrafımıza meseleleri takdim etmede yaptığımız teknik hataların meydana getirdiği değişik rahatsızlıklardan ötürü nefsim adına da, başkalarının nefs-i emmareleri adına da çok rahatsızım. Evet, çok defa insani münasebetleri bilemiyor, katılık yapıyoruz. Hatta şiddet göstermekle meselelerimizi halledeceğimizi zannediyoruz. Hâlbuki yumuşaklık olunca difüzyon ve iç içe girme olacaktır. Bu itibarla da denebilir ki, şimdiye kadar katı kimselerin yaptığı hiçbir şey olmamıştır; müsamaha ile ise fethedilen gönül pek çoktur.
1 - İrşad ve tebliğ, günümüzde en mühim meselelerden biridir. Ancak bu vazife mutlaka tekniğine göre yapılması lazımdır.
2 - Tebliğ ve irşatta insanları çok iyi tanımak ve onlara karşı münasebetlerimizi, muamelelerimizi çok iyi ayarlamak mecburiyetindeyiz.
3 - Cenab-ı Hak, Hz. Musa ve Hz. Harun'u, Firavun'a gönderirken hoşgörülü davranarak yumuşak söz söylemelerini emretmişti.

Zaman Gazatesi Kürsü

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

< >